28 Aralık 2015 Pazartesi

Şey acaba uykumu gören oldu mu?

Dün gece saat 3'te uyumuştum. Hatta uykum yok diye Hamatora'yı bitirdim yani öyle bi uykusuzluk. Sonra sabah saat 8 de uyandım çünkü 10'da dersim vardı. Yani sadece 4,5 saat falan uyumuşum. Şuan da saat 12 ve benim uykum hiç hiç yok... Uyumadığım her saat bu yayını güncelleyeceğim dhcjkckdnkc. Herkese iyi geceleeer :3


SABAH GÜNCELLEMESI
Bu yayını attıktan yarım saat sonra uyumam >>>>>>> jfjjdkfkdklvl

27 Aralık 2015 Pazar

Anime Yorumu: Hamatora The Animation


Selamlar! Sanırım 2015'in son animesini dün gece bitirdim. Animemiz iki sezon 12 12 toplam 24 bölümden oluşuyor. İlk sezin Hamatora The Animation olarak geçerken ikincisi Hamatora:RE oluyor. Konusundan kısaca bahsedecek olursak Japonya'da bazı insanların özel güçleri var. Bunlara "Minimum Holders" deniyor. Ve Minimum Holders'ların bir kısmı güçlerini iyilik için kullanırken bir kısmı da çıkar amacıyla kötülük için kullanıyor falan filan. Ama sonra isyan çıkıyor işte halk neden bizde yok diyor. Eşitlik diye devrim oluyor. Hamatora'da bi dedektiflik bürosu. Fotoda gördüğünüz elemanlardan oluşan. Neyse devamını da siz izleyerek öğrenin ben fangirllük kısmına geçiyorum  dgjhajdfhkgsfg


Allahım sen mevzuyu biliyosun :>>>>>> Ya her izlediğim animede mutlaka bir bey bulurum kendime dgfjdgf. Burada da Nice oldu. Nice'ın özel gücü 5 metrelik alanda ses hızında hareket edebilmesi. Böyle parmaklarını şıklatıyor 5 metrelik bir alan oluşuyor orda da pat küt pat küt rakip eliyor. Ya ama çok cool değil mi? Hele ikinci sezonda bi bölümde takım elbise giyiyodu bunlar. Allam orada bi gittim geldim aşırı fangirllükten ;_; Nice ufakken Minimum Holder'ların eğitildiği bir fakülteye gidiyor ama ordan kaçıyor falan allam allam olaylar olaylar izleyin şu animeyi de biriyle fangirllük yapalım *-*



İkinci favori karakterim ise Hajime-chan oldu. Çok kawaiiii! Birinci sezonda aşırı aşırı aşırı pasifti yani sadece yemek yiyorken ikinci sezon ALLAHUEKBER DFGFGJH: Ve Nice ile Hajime'yi shipliyorum :'))) Animenin son bölümleri zaten :'))) İyi değilim :')))). Hamjime'nin gücünü söylersem dehşet-ül vahşet bir spoiler olacak o yüzden söylemiyorum ama çok efso bi gücü var. Ayrıca geçmişleri Nice ile bağlantılı. Tabi o bunu bilmiyor. Sürekli yemek yiyor bu arada ama ona rağmen kawaii *-*





Üçüncüü sevdiğim karakter isee Birthday! Pekala kabul ismi biraz tuhaf. Hatta baya tuhaf ama karakteri emin olun ismi ile çok uyumlu çünkü aşırı şebek, şapşik bi karakter. Birthday'in gücü de şimşekli elektrikli bi şeyler. Bu da güçlü yani. Ama aşırı şapşal hddgdfgfg. Ama ciddi ortamlarda da aşırı ciddi. Böyle çok efso bi karakter :'))

Şimdi gelelim ciddi yoruma. Anime gerçekten güzeldi, karakter ve kurgu bakımından da baya doyurucuydu. Tek sorun fazla uzundu. Yani uzundu dediğim bazı bölümler sırf diyalogtu. Hatta 12 bölümlük animenin sadece 2-3 bölümü hareketliydi o da final zaten. Onlar dışındaki bölümler olayı çözümleme ve karakterlerin gücünü öğrenme ile doluydu. O yüzden başlarda baya sıkıldım sonralarda sardı yani biraz sabredince açılıyor. Ama vermek istediği mesajlar da bir o kadar özel ve hoştu. Anime komikti, güzeldi ama mesajları ve diyalogları ile daha da bi güzeldi.

Ve op'ları ile de kalbime taht kurdu :')

Bu ikinci op. Ve çok çok güzel. Anlamı ile dinleyin çünkü anlamlı bir op :')

Bu da Op 1 :'). Gallilleo'lu biri söylüyor ünlüymüş sanırım j-pop la aram sıfırdır kusura bakmayın fgsdgdg



Çok müthiş kararlar aldım muhtemelen uygulamam


Her yeni yılda kararlar alırken ben jhfjkh

Selamlar! Nasılsınız? Yavaş yavaş yılın sonuna yaklaşırken ben de bir yeni yıl yazısı yazmak istedim :') Maalesef ki her yıl kararlar alıp hiç uygulayamayan insanlardanım. Ama bu sene gerçekten değiştiğimi hissediyorum. Daha olgun düşündüğümü ve oturaklı olduğumu düşünüyorum. Geçen seneden daha farklıyım. Aslında değişmem bir kitap sayesinde oldu ama o şuan konumuz değil fdhkgfh.


-Gelecek yıl daha "bilgilendirici" kitaplar okumak istiyorum. Bu sene bookstagram sebebiyle falan çok fazla fantastikli kitap okudum ve çoğunu sevmedim de bana katkısı olmayan türden kitaplardı. Eski seçici halime geri döneceğim. Bu arada okuma alışkanlığı kazanılana kadar fantastik türü kitaplar okutulması taraftarıyım. Ve kitap eğlenmek için değil bilgilenmek için okunmalı bence. Tamam her zaman bilgi için okumamalıyız ama eğer bir insan hep aynı tür kitap okursa yerinde sayar bence. Okumak bizim ufkumuzu açar ve fikirlerimizin oluşmasında yardımcı olur.

-Arkadaş ilişkilerime dikkat edeceğim :))))))))))))))))))

- Veeee yine önüme gelen animeleri izlemeyeceğim dhgbdjfghk
Şu sıralar izlemek istediklerim şunlar;
* Rose of Versailles
*Devil May Cry
*Nana
*FMA
Ayrıca yarım bıraktığım animeleri de tamamlamak istiyorum. Finallerine yaklaşıp hep bırakıyorum allah affetsin :c

-Geleceğimle ilgili kesin kararlar vermek istiyorum artık. Valla şu boşluk halinden kurtulmak istiyorum. Hala ne olmak istediğimden emin değilim.

-TELEFON BAĞIMLILIĞIMI AZALTACAĞIM. Yoksa biterim valla..

-Çeviri işlerini düzene sokmak istiyorum. Taslaklarda baya çeviri birikti. Ayrıca anime çevirmeye devam etmek istiyorum. Özledim o tatlı telaşı hgbjdfhg Acaba bölüm yetişcek mi, yanlış mı çevirdim falan :'))

-Yazı yazmak istiyorum. Deneme, kompozisyon falan.

-Sınav dönemi olacak ama bir umut İspanyolca ve Japonca öğrenmek istiyorum (Hayaller hayatlar..)

-Daha düzenli olmak istiyorum. Bu sene aşırı düzensizdim. Dağınıklığı olarak değil ruhen. Ne yaptığımı bilemedim. Boş boş gezdim hep.

-Bir tane cosplay etkinliğine katılmak istiyorum!

Hmmm aklıma gelenler bunlar şuanlık. Aslında çok yapılamayacak şeyler değiller. Bir umut belki bu yıl planlı gider. Eee siz de tutamayacağınız kararlar aldınız mı nznjxjckc


23 Aralık 2015 Çarşamba

Anime Karakteri Çizimlerim Vol2

Selamlar! Uzuun zamandır paylaşmayı düşündüğüm lakin üşengeçliğimin kurbanlarından biri olan bu yayını sonunda paylaşıyoruum.

Yüreğim kanaya kanaya Orange mangasından çizdiğim bir kesit. Neden yüreğim kanaya kanaya dedim çünkü bunu çizdiğim sıralarda manga devam ediyordu ve  final akıbeti belli değildi. Foşik mangaka!

Kuroshitsuji'den Sebas-chan :>

Mavis ve Zeref! 
Allahım yüzyılın shipi yemin ederim *-*-*-*

Natsu ve Zeref :')) Malum ikilimiz :'))

IB'den Garry ve IB... Kalbim acıor... No comment :c

Pandora Hearts'dan Gilbert ve Oz :'))

Shuu-san için çizdiğim Yogi :')

Natsu :') Natsu'ya aşırı fanlık yaptığımı bildiğinizi düşünüyorum :')

Uchiha Itachi *-* 

Bu kadarlık diyelim :> Yeni çizimlerde ve yayınlarda görüşmek üzeree!








Mim: Merak Ediyorum!

Pek sevgili River beni mimlemiş :') Hem de çok keyifli bi mim çook çok teşekkkür ederim :'3


Açıkcası yazmaya nereden başlamalıyım bilmiyorum. Çünkü baya fazla takıntımsı sevmediğim şeyler var. Neyse ben yazayım olmadı siz aklınızdan sıralarsınız :s

-Seslere karşı aşırı hassasım. Allah vergisi bir yetenek olarak kulaklarım her türlü sesi ayırt edebiliyor. Birisinin yürüyüşünden nefes alışına kadar çoğu şeyi duyuyorum ve bu beni sinirlendiriyor. Hele muhattabım yüksek sesle konuşan biriyse diyalog kurduğum dakikalar bana işkence gibi geliyor. 
Mesela bizim ev iki katlı ve benim odam çatı katında yani 6. katta. Ancak gelin görün ki 4. kattaki komşuların seslerini duyabiliyorum. Bunu anneme söylediğimde ise psikolojik olduğunu söylüyor. HAYIR ANNE PSİKOLOJİK DEĞİL!

-Yüz hafızam hiç yoktur. Yeni bir ortama girdiysem aşırı sıkıntı oluyor. Şöyle ki;
*Merhaba
B: Merhaba?
*Kantine gidelim mi?
B: Yok sağ ol ben iyiyim böyle
*Peki madem görüşürüz sonra
B: Hıhı evet.. (Bu kimdi ya?..)
(Sonradan anlar sınıfından birisiymiş)

-Biriyle beraber yemek yiyemem. Seslere hassas olduğumdan karşıdaki kişi ne kadar sessiz yerse yesin ben psikolojik olarak ses duyarım sanırım ve aşırı aşırı aşırı rahatsız olurum :c Evet anne bu psikolojik :c 

-Şımarık ve saygısız insanlara tahammülüm yoktur. Örneğin bu hafta dershanede 8. sınıflardan bi çocuk gevşek gevşek hareketlerde bulunuyordu ve ciddi bi şekilde orda onunla tartıştım. Millet beni sakinleştirmeye çalıştı. Mezun grup var 19 yaşında onlara bile çocuk saygısızlık yapıyor katlanamadım düşündükçe bile sinirleniyorum. 

-Kahkaha atan kızlardan CİDDİ MANADA NEFRET EDİYORUM. Cırlayan ve bağıran insanlardan da nefret ediyorum. Her şeyden önce bir bayan yerine göre davranmayı bilmeli. Ciddi olması gereken yerde ciddi olmalı. Otobüste, metroda ağzını yaya gülen kızlar.. Kızlarımız... Ağızlarına çarpasım geliyor.

-Çok mükemmelim, harikayım triplerindeki insanları sevmem. Espri bile olsa itici duruyor. Ayrıca cool görünmek için kasıntı olan insanları da sevmem. Tumblr insanlarını da sevmem. Hele sosyal medyaya sigara ile fotoğraf atanlara anlam veremiyorum. İçiyorsan iç zıkkımını ortalık malı etmene ne gerek var?!

-Popüler olan her şeyden nefret ederim... Sevdiğim grup falan bir anda popüler olunca çok üzülüyorum :c İster istemez soğuyorum o popi olan şeyden :c

-Çok çabuk sinirlenen bir insanım ve hani bir anda patlarım. Normal konuşurken aniden gözlerimden alev çıkar öyle. Karşıya da bunu belli ederim ki yaptığının yanlışlığını fark etsin. Bu yüzden mimiklerimi çok iyi kullanırım. İnsanlar ben sinirliyken pek yüzüme bakamazlar :>

-Boş konuşan insanlardan...
-Her işe bilip bilmeden yorum yapan insanlar... 
(Sana fikrini sorduğumu hatırlamıyorum?)
-Çin seddi gibi 4'lü yan yana duran, yolda geçişe izin vermeyen kız gruplarından....
-Yürüyen merdivenlerden...
-Yolda yavaş yürüyen insanlardan...
-Yolun ortasında durup biriyle konuşan insanlardan... 
(Çekil de geçelim!)
-Kahramanı aşırı saf salak olan kız ve kusursuz erkek olan kitaplardan
NEFRET EDERİM!

Ne kadar çok şeyden nefret ediyormuşum bende ya. Ama fark ettiyseniz çoğu insanlarla alakalı... Neyse şimdi gelelim sevdiğim şeylereee

-Gece kitap okumayı ve kitap okurken bir şeyler yemeyi çok severim. Sandviç özellikle. Küçüklükten kalma bir alışkanlık :') Hep kitaplarımı gece okurdum ve acıkırdım ordan bi sandviç şeyim var :')

-Kış mevsimini çok severim. Üşümeyi de tuhaf bir şekilde severim. Böyle üşüdükten sonra üzerime yorgan sarınıp yorganlar arasında kaybolmayı çok severim .v. 

-Melodili olan bir şeyi ezberlemem çok kısa sürer. Küçükken sureleri falan hep melodili ezberledim allah affetsin fgshggkg.

-Eski olan çoğu şeye bayılırım. Şu vintage mi ne öyle bi şey diyorlar ya desenleri falan çok hoşuma gidiyor :') Zaten hep eski dönemlerde yaşamak isterim asla bu dönemin insanı olduğumu düşünmem :c

-Hediye vermeyi çok severim. Sanal reel fark etmez arkadaşlarıma sık sık hediye veririm. Birilerinin mutlu olduğunu görmek ve yüzlerinde kocaman gülümsemelere sebep olmak beni çok mutlu ediyor :'))

-Çoğu kişinin aksine klasik kitap okumayı çok severim. hele İngiliz Edebiyatı'ysa Charles Dickens falan allaaah okuma da yanında yat. O betimlemeler, tasvirler aşşırı hoşuma gider ;')

-Sokakta ihtiyaç sahibi çocuklara çoğu zaman para yerine yakınlardaki pastanelerden simit, çay ve poğaça alırım. Sohbet ederek yemelerini islerin. Tamam ülkemizin bu kadar insanla dolup taşması beni de pek hoşnut etmiyor ancak o çocukların bir suçu yok. Onlara kötü davranmayın :C

-Uzun etek giymeyi severim :') Böyle altına da converse falan tam benim tarzım. Şimdi benim öyle bi tarzım var ki bakınca modern bir kez daha bakınca gelenekçi yani anlatamadım ama... Şimdi doğuyla batıyı sentezlerim giyinirken kendi tarzımı oluşturdum anlatamadım amaaa dsjhgfdjkhgf

-Köy ortamlarına bayılırım! Hele kışınsa o sobalı tek odada tüm aile bireylerinin oturması çok hoşuma gidiyor :') O ortam falan :''))
,
-Sanaldan çok fazla insanla tanıştım ve reeldeki arkadaşlarımdan daha yakın olduklarım var aralarında

-Blog yazmayı gerçekten çok seviyorum. Buraya dönünce evime dönmüşüm gibi hissediyorum :')

-Uzay ve gökyüzü ile ilgili her şey çok ilgimi çeker. Fizikten nefret etsem de saatlerce uzay fiziği, evren, zaman teorisi hakkında konuşabilir ve araştırma yapabilirim. yaz aylarında ise terasa yatıp gökyüzünü seyretmeyi çok seviyorum. Hele köydeysek resmen yola uzanıp o büssürü yıldızı saatlerce seyredebilirim. gece göğüne takıntılıyım sanırım *-*

Sanırım yazacaklarım bu kadar. Bilemiyorum sanki beni tanımanız için yazılmış bi yazı gibi oldu ama neyse bu da böyle bi yayınımdı dgdyfuhıgyfı





9 Aralık 2015 Çarşamba

Başlığı ne koymam gerektiğini bile BİLMİYORUM


Selamlar! Uzun süredir buraya kişisel yazı yazmıyordur. Aslında yazacak çok çok fazla şeyim var ama yazmadım. Neden yazmadım onu da bilmiyorum. Sorun şu ki son 2-3 haftadır o kadar dağınığım ki. Ve hayır bu fiziksel bir dağınıklık değil. Zihin olarak aşırı dağıldım. Eve geliyorum bir şey yapmıyorum, dershaneye gidiyorum bir şey yapmıyorum, okulda zaten full uyukluyorum veya anime izliyorum. Eve gelince de telefondu, kitaptı, ay biraz da şurada yatayım falan derken saat gece 1-2 oluyor ve o zaman bile güç bela uyuyorum. Yaklaşık iki aydır uyuyamıyorum. Neden bilmiyorum ama boşlukta gibiyim. Zamanım o kadar değersiz geçiyor ki. Gözlerim yanıyor, görüşüm bulanıklaşıyor yine de ısrarla gözlerimi kapatmıyorum. İnatlaşıyorum sürekli ama neye kime ve kimle inatlaşıyorum bilmiyorum. Ders çalışmamakta kararlıyım sanki çok yapabiliyormuşum gibi. Dışardaki arkadaşlarım sürekli "Oo Elif hep geziyorsun *-*" "Hayat sana güzel valla" "Biz anca çalışalım" falan diyorlar. Çünkü onlar beni snapte hayatında her şey yolunda giden sürekli Karaokelerde, kafelerde takılan kız gibi görüyorlar aslında gerçek şu ki sadece eve gitmek istemiyorum. Bazenleri okuldan çıkıyorum boş boş bi bankta oturuyorum ya da parkta falan amaçsızca dolanıyorum. Dershaneye gitmek yerine sokaklarda dolaşıyorum. Serseri gibiyim yani. Sigara falan kullansaydım sanırım günde bi paket falan bitirirdim herhalde Allahtan içmiyorum. Önceden kitap okurdum şuan bi kitaba başlayınca elimde srünüyor devamını getiremiyorum. Sadece anime izliyorum iki üç gündür o da yapacak başka bir şeyim olmadığından. Okula giderken bi 10 bölüm indiriyorum telefona. Okulda full izliyorum eve geliyorum yine bi 10 bölüm izliyorum. Yani mal gibi oluyorum. Mümkün olduğunca okulda insanlarla diyalog kurmaktan çekiniyorum. Birisi benimle konuşursa da sahte davranıyorum. Üzgünüm bunu açıklamak istemezdim ama okuldaki ben tamamen sahte biri. Ha normal davrandığım iki üç kişi var onlar da iyi biri diye. Ama birisi bi şey sorduğunda falan gülerek cevap veriyorum aslında içimden "Banane" diyorum. Niye böyle biri oldum onu da bilmiyorum.


Eğer blogumu uzun süredir takip ediyorsanız eğer eskiden yaz tatilinde falan ne kadar neşeli biri olduğumu bilirsiniz. Yani yazarken bu bloguma da yansırdı gülerek okurdunuz falan en azından yorumlarda öyle diyordunuz. Ama okullar açıldığından beri şu blog bi kere bile mutlu bi yayın görmedi. Her şey üst üste geldi. Okul değiştirmem, arkadaşımın vefatı, annemin rahatsızlığı falan bu liste daha uzar. Merak ettiğim şu ki daha ne zamana kadar böyle devam edecek bu.. Daha ne kadar üzerimde karanlık bir bulutla gezeceğim veya ne zaman neşeli şeyler olacak. Gerçekten bunaldım. Hiç bir şey yapmadan geçip giden bu günlerim yavaş yavaş dışıma da yansımaya başladı. Önceden de zaten hep loş ışıkta oturan bir insandım ama şimdi daha da takıntılı oldum. Bulunduğum odanın ışıklarını açmıyorum, annemler falan açarsa sinirlenip kapattırıyorum. Yemek yemiyorum. Okulda yediğim yemekle günü geçiriyorum. Zayıfladım zaten zayıftım. Whatsapp'ta aktif değilim eskisi gibi. Cidden bunaldığımı hissediyorum bundan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum. Diyeceksiniz hepimizi ara ara sıkan şeyler oluyor diye ama 3-4 aydır gri atmosferden kurtulamadım. Aşırı ergence geldiğini biliyorum. Sanki ergenliğe yeni girmişim gibi. Her zaman ergenliğimi SBS döneminde bıraktığımı düşünürdüm belki de yanılıyorumdur. Ama bilmiyorum.. Bilmiyorum. BİLMİYORUM! gerçekten hiç bir şey bilmiyorum. Napacağım? Napacağım, napacağım, napacağım... 2-3 aydır kendi kendime sürekli bunu soruyorum. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorum. Napacağım?.. Kendimi odaya kilitleyip 1-2 ay kadar orada durmak istiyorum. Ya da sinirimi stresimi atabileceğim bi şeylere ihtiyacım var. Gecenin bi karanlığında avazım çıkana kadar bağıra bağıra sokakta koşmak istiyorum, yağmur yağarken ölesiye ıslanmak istiyorum eskisi gibi. Hissetmek istiyorum kısacası. Bunalıma alıştım sanırım. Çünkü artık bir şey hisssetmiyorum. Bağışıklık kazanmış gibiyim. Mutlu değilim ama üzgün de değil gibiyim. Sinirli de değilim ama rahat kesinlikle değilim. Ne hissettiğimi de BİLMİYORUM. Acilen kendime gelmem lazım... Ama.. nasıl?



29 Kasım 2015 Pazar

Manga Tavsiyesi: "Kami-sama Ga Uso o Tsuku"

Selamlar! Bugün aşırı kısa bir manga okudum. 5 bölümlük bir kısa mangaydı. Bu arada tavsiye ettiğim mangaları "Manga Tavsiyesi", okuyup normal olanları ise "Manga Yorumu" olarak başlıklandırıyorum. Haberiniz ola.

Şimdi ben mangayı okurken
Başlarda  şöyleydim. 
Amanın da ne tatlı mangaymış bu 
hanimiş Natsuri, hanimiş Rio *-*

Son bölümde ise böyleydim
Mangaka senin ben...

Şimdi bi kız var böyle upuzun boylu adı Rio. Rio kardeşiyle beraber evde tek başına yaşıyor. Çünkü babası Alaska'dan onlara yengeç getirmeye gitmiş "güya". Yani uzaklarda çalışıyor babası. Natsuri ise annesi ile yaşayan bir genç. Genç dediğime bakmayın ikisi de orta okula gidiyor. İkisi de aynı sınıftalar. Ve tesadüf eseri olaylar gelişiyor.

5 bölüm olduğu için okunması çok kısa sürüyor. Başta Shoujo gibi görünen anime sonlara doğru drama kayıyor. Okuyunca bi "Noldu ya şimdi!" diye kalıyorsunuz. Ama gerçekten ben beğendim ve üzüldüm :C

Aslında sonunun daha iyi bitmesini isterdim. Yani tam "mutlu" sonu okumak isterdim ama mangaka sadist çıkınca biraz şey oldu...

Çizimleri ve karakterleriyle okunası bir mangaydı. Boş vaktiniz varsa bakabilirsiniz. Zaten 5 bölümcük bir şey *-* Keyifli okumalaar!

Okumak için: Tık tık ^^


24 Kasım 2015 Salı

Daredevil & Jessica Jones

Selamlar! Sanaldan yakın bir arkadaşım 4 aydır "DAREDEVİL İZLE" diye baskı yapıyordu. Sürekli
-"Selam Daredevil"
-"Şu soruyu yapamadımDAREDEVİL bi bakar mısın?
-"Elif daredevil"
-"DAREDEVİL" gibisinden mesajlar alıyordum. Sonunda illallah edip başladım.


Yaklaşık iki sene önce falan baya fazla yabancı dizi izlerdim. Supernatural, Friends, Once Upon a Time, Merlin falan fıstık ne zaman animelere bağımlı oldum işte o zaman dizi kültürüm bitti. Tabi ki hala Doctor Who izliyorum ama :> İşte ben açtım ilk bölümü Allah'ım 52 dk dizi tabi ben alışmışım 18 dakikalık animelere geçmedi 1 saat. Bir de Japonca, 2D çizimler, olağanüstü efektlerden sonra gerçek insanların olduğu bi amerikan dizisine tosladım. İlk bölümü tam 2 ayda izleyebildim. Abartmıyorum... Sürekli 10 dk izleyip kapadım. SOnunda geçen gün "YETER BE" diyip baştan sonuna kadar izleyebildim... Şuan 4. bölümdeyim ehuhuehuehe

Konusu:
Daredevil bir Marvel karakteridir. Gerçek adı Matt Murdock olan Daredevil, gündüzleri avukatlık yapmaktadır. Geceleri ise Daredevil karakteriyle suçlularla mücadele eder. Baş düşmanı, babasını öldürten Kingpin'dir. Matt, 12 yaşında gözlerine radyoaktif madde dökülmesiyle kör olmuştur. Fakat bunun karşılığında diğer 4 duyusu güçlenmiştir. Ayrıca kulakları radar olarak görev yapmaktadır. Kırmızı kostüm giyer. Babasının istediği gibi sakin ve beladan bir hayatı tercih etmeyip bu güçlerini kötülüklere ve Wilson Fisk(Kingpin)'e karşı kullanır

Şimdi açıkcası çok Marvel evrenine adapte biri değilim. Hatta Marvel bilgim sıfırdır. DC'de aynı şekilde. Çevrede sürekli DC vs Marvel türünden karşılaştırmalar görüyordum. Sonunda MArvel yapımı bir diziye başladım. İlk başta çok ağır geldi ama gittikçe açıldı. Özellikle Matt'in nasıl kör oluşu veya kör olduktan sonraki yaşamındaki flashbackler çok hoşuma gitti. Yani kendini izletiyor. Eve gelince başına çökmemek için kendimi zor tutuyorum :C 

Beni rahatsız eden şeylerden biri dizi aşırı karanlık. Yani evde oturuyolar ışık yok, ofise gidiyorlar doğru düzgün ışık yok. Zaten olaylar gece oluyor. "BİRİSİ IŞIĞI AÇABİLİR Mİ?!" diye bağırmak geliyor içimden.... Diğeriyse kör bir adamın o kadar nasıl "hissedebildiği"? Tamam süper kahraman dizisi falan ama savaş sahnelerini görseniz Bruce Lee mübarek. Yorumları okuyunca herkes çok gerçekçi demiş. Sanradan yaptığım araştırmalara göre öğrendim. Marvel işin o kadar cıvkını çıkarmış ki kör bir adamın Bruce Lee'ye taş çıkartması kimsenin garibine gitmiyor...


İkincisi ise Jessica Jones. Şimdi ben 2 aydır Jessica Jones bekliyordum. Çünkü DAVİD TENNAT var! Ağağğağağağaa benim favori doktorum olan 10. Doktor aksanına kurban olduğum bir dizide oynar ve ben izlemem? Hahaha No. Tabi ki bunu da bana o arkadaşım haber verdi. David oynuyormuş falan diye. Dedim işte bana bu tür dizilerle gel jgfhjghjgh


Jessica Jones bir kaza sonucu özel güçlere sahip olur. Birazcık uçuyomuşumsu bi şey ve çok güçlü olma yani tek yumrukla araba ezme falan fdhgjfkfj. Dizi beklediğimden çok çok daha iyi gidiyor. Oyunculuklar müthiş, ortam falan süper e bize de izlemek düşüyor *-*

Sanırım tek sorunum David'in kötü adam rolünde olması. David yani Purple Man yani Kilgrave tam 1 kötü adam. Ve ona sövmek istemiyorum. Ama David nedan böyle yabtın :(( Cidden Jessica'ya çok kötü şeyler yapıyor Doctor'umu böyle rollerde görmek beni üzüor :C

Ayrıca Deredevil ve Jessica Jones kardeş dizilermiş. Yani ileride sanırım ortak bi yerde buluşacakmış. Ama bunun hakkında pek bilgim yok. 


İkisi de izlenebilir diziler. Ama izleyecekseniz JJ ile başlasanıza ehehehe. Fragmanlarına bakmak istersiniz belki aşağıya ekliyorum. Bir sonraki yayında görüşmek üzere! :3












20 Kasım 2015 Cuma

Kİtap Yorumu: Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş -Jose Saramago


Kitabın Adı: Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş
Yazarı: Jose Saramago
Sayfa Sayısı: 208
Yayınevi: Kırmızı Kedi

Adı bilinmeyen bir ülkede, dünya kuruldu kurulalı görülmemiş bir olay gerçekleşir: Ölüm, o güne kadar yerine getirdiği görevinden vazgeçer ve hiç kimse ölmez. Bir anda ülkeye dalga dalga yayılan sevinç çok geçmeden yerini hayal kırıklığı ve kaosa bırakır.
İnsanların ölmemesi zamanın durduğu anlamına gelmemektedir, ezeli bir yaşlılıktır artık onları bekleyen. Hükümetten kiliseye, sağlık kurumlarından ailelere, şirketlerden mafyaya kadar herkes ölümün ortadan kalkmasının getirdiği sonuçlarla mücadele etmek zorundadır. Ancak ölüm, beklenmedik bir kimlikle ve umulmadık duygularla insanların arasına geri döner.
Ölüm ve ölümsüzlük karşısında insanın şaşkınlığını, çelişkili tepkilerini ve ahlaki çöküşünü, edebi, toplumsal ve felsefi anlamda derinlikli bir biçimde işleyen José Saramago, geçici olanla ebedi olanı birbirinden ayıran kısa mesafenin meseli sayılacak Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş'u, başladığı gibi bitiriyor: 
"Ertesi gün hiç kimse ölmedi."

Jose Saramago uzun süredir okumak istediğim ancak bir türlü fırsat bulamadığım bir yazardı. Sonunda fırsat bulup okuyabildim ve keşke bu kadar ertelemeseydim diyorum okumayı. Çünkü bu kitabını çok beğendim. Hani alışveriş yazımda demiştim ya anlatımını roman gibi bekliyordum ama biraz soyuttu falan diye hah işte o soyutluk bir süre sonra roman havasına büründü ve tamamen olay örgüsü oluştu. 


Kitabımız şöyle başlıyor "Ertesi gün kimse ölmedi". Ölümün tamamen ülkenizden yok olduğunu düşünün. Artık kimse ölmüyor, herkes sonsuza kadar yaşayacak heyo yaşasın falan filan ancak durum hiç de öyle değil. Kimsenin ölmemesi ülkeyi karıştırıyor hızla önüne geçilemeyen bir nüfus artışı, devletin yetersizliği, tabir-i caizse merdiven altı şirketle ölüm işine geri dönülme vs. bu saydıklarımın hepsini kitapta görüyoruz. 

Kitap X adlı ülkede geçiyor ve orada ölüm bir sabah aniden yok oluyor. Artık kimse ölmüyor. Ancak insanların sağlık sorunları devam ediyor. Ağır hasta insanlar yataklara mahkum kalıyor, iyileşemeyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor ve ülkede sağlık sektörü çöküyor. Hastanelerde boş odalar azalıyor, ama insanlar gün geçtikçe artıyor. Bunun üzerine köylerden birindeki fakir ailelerden birisi hasta olan yaşlı babasını ve 7-8 aylık bebeğinin acısına son vermek için onları komşu ülke sınırına götürüyor, çünkü orada ölüm hala yürürlükte. Gerçekten de sınıra gelir gelmez hem babası hem de bebeği vefat ediyor kadıncağız gözü yaşlı köye geri dönüyor. Bu haber kulaktan kulağa yayılıyor ve artık herkes hastalarını komşu ülkelerin sınırlarına götürüyor. Halk da bu işi yapması için "Maphia" adı altında toplanan bir örgütten yardım alıyor. Bunu duyan devlet adamları ilk başta yasal olmadığı için karşı çıksa da sonradan bu işi meşrulaştırıp normal bir iş haline getiriyorlar. 

Sonra bir sabah tekrar ansızın ölüm tekrar işlemeye başlıyor. Medyadan sorumlu başkana Eflatun renkli bir zarf geliyor ölüm adına imzalanmış. Ölüm orada tekrar geldim ben diyor kısaca. Ve sonra olaylar gerçekleşiyor.....


 Şimdi kurgu birazcık kafanızda canlansın diye kendi cümlelerimle kitabı azcık da ben anlattım sizlere. Öncelikle kitapta diyalog yok. Var ama şu şekilde "Nasılsın, iyiyim sen, sağ ol ben de iyiyim." aynı bu şekilde. Hatta yazarımız noktalama işaretleri konusunda baya cimri zira sadece virgül kullanmış. Çok az da nokta. Kitap sadece paragraflardan oluşuyor yani. Hayıır bunu dedim diye hemen yüzünüzü buruşturmayın çünkü sıkıcı bir kitap değil. Pekala başlarda yadırgıyorsunuz ama bir süre sonra yazarın üslubu ve dili sizi içine çekiyor, tüm o noktalama şeylerini unutuyorsunuz. Zaten sonradan yazar hakkında araştırma yaptığımda yazarın sadece nokta ve virgül kullandığını öğrendim.

Kitapta 120. sayfadan sonra ölüm tarafından okuyoruz. Hayır ölüm anlatmıyor ama onun tarafından okuyoruz. Yazarın çok muzip bir anlatımı var :D ölüm ve tırpanı arasında geçen diyalogları büyük bir keyifle okudum. Ayrıca yazarımız kitapta ölüm hakkında şöyle bahsediyor "Çarşafa bürünmüş bir iskelet olduğunu ve sorulara cevap vermeyen eski ve paslı bir tırpanla birlikte soğuk bir salonda yaşadığını biliyoruz" Gaddarca mı olacak bilmiyorum ama itapta en çok ölümü sevdim. Kurduğu cümleler çok hicivliydi. Tebessüm ederken bir yandan da düşündüm durdum. 


Şimdi öyle bir noktaya geldim ki burdan sonrasını söylersem kitabın tüm büyüsü bozulacaktır. Çünkü sonunda sürpriz bir takım olaylar gelişiyor :):):) Ama kitapta güldürerek hükümet eleştirilmiş, halk eleştirilmiş, sonsuzluktan korkan aynı zamanda ölmek istemeyen insanlar anlatılmış. Gerçekten beğenerek okuduğum bir kitap oldu :') Lütfen uzun paragraflar ve noktalama işaretlerinin olmayışı sizleri korkutmasın, biraz okumaya başlayın içine çekecektir sizi. 

Herkese iyi okumalaaaaar!









18 Kasım 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: All The Bright Places -Jennifer Niven

Bu kitabı okuyalı neredeyse bir ay oldu ancak yeni paylaşmaya fırsatım oluyor. Bloga kendi kişisel yazılarımı yazmaktan kitap yorumlarını yazmayı bıraktığımı fark ettim. Taslakta 2-3 tane daha böyle kitap yazısı var. Onları da yakında yazacağım inşallah...

All The Bright Places
Jennifer Niven
388 Sayfa 
Penguin Books
The Fault in Our Stars meets Eleanor and Park in this exhilarating and heart-wrenching love story about a girl who learns to live from a boy who intends to die.

Theodore Finch is fascinated by death, and he constantly thinks of ways he might kill himself. But each time, something good, no matter how small, stops him.
Violet Markey lives for the future, counting the days until graduation, when she can escape her Indiana town and her aching grief in the wake of her sister’s recent death. When Finch and Violet meet on the ledge of the bell tower at school, it’s unclear who saves whom. And when they pair up on a project to discover the “natural wonders” of their state, both Finch and Violet make more important discoveries: It’s only with Violet that Finch can be himself—a weird, funny, live-out-loud guy who’s not such a freak after all. And it’s only with Finch that Violet can forget to count away the days and start living them. But as Violet’s world grows, Finch’s begins to shrink.
Ya bu kitabı ben öyle bir ruh halinde bitirmiştim ki tam bi ruhsal çöküntü zamanımdaydı. Şu okul değiştirdiğim haftalar falandı. Sabah saat 5 te kalkıp bu kitabı bitirmiştim öyle bi anıma denk gelmiş.
Şuan düşünüyorum da iyi ki o piskolojiyle kalıp intihar falan etmemişim fgdjhgjdhg. Çünkü bu kitap insanı öyle bir psikolojiye sokuyor ki yani kitap bitince elinizde bi rahat yarım saat bir saat kalıyor ve derin derin düşünüyorsunuz.

Kısaca kitap hakkında bilgi vermek gerekirse kitabın iki ana başrol karakteri Finch ve Violet aynı okulda okumaktadırlar. İkisi de aynı anda, aynı saatte atlayıp intihar etmek için okulun saat kulelerine çıkarlar. Finch kafasını kaldırır ve Violet'i görür. Onu intihardan vazgeçirir. Sonra ikilimiz beraber bir ödev için proje grubu oluştururlar ve olaylar böyle başlar...

Şimdi böyle anlatınca kulağa çok sıradan bi şey gibi geliyor ama  değil. Çünkü ben anlatamadım gfjdghjdfg. Cidden sevdiğim kitapları anlatamıyorum ve yorumlayamıyorum. Bazen kendi kitap yorumlarımı okuyorum. Kitaba tepki vermekten konusunu bahsetmediğim yorumlar olmuş yani hdsgjdfg. Umarım bu da öyle olmaz.


Ne diyordum hah! Kitaba lütfen "Romantik" kategorisinde bakmayın. Çünkü romantik bir kitap değil. Tamam Violet Finch'den hoşlanıyor ama öyle canımlı cicimli olaylar beklemeyin. Çünkü kitap neşeli değil. Kesinlikle neşeli bir kitap değil. Ve bu spoiler olmuyor ama kitap tamamen ölüm, intihar ve depresyon üzerine kurulu diyebiliriz. Okurken yüzünüzde sürekli bi acınası tebessüm oluyor. Okurken buruk buruk, acı acı gülümsüyorsunuz bunu neden yapıyorsunuz bilmiyorsunuz. Finch'in ve Violet'in diyalogları o kadar ilham vericiydi ki... Sanırım gülümseten buydu. Ama finalde o 
gülümsemeler boğazımda kaldı abv.

Kitabı okurken zamanı durdurmak istedim ya resmen o an Violet'le Finch öyle kalsınlar, kitabın sonu gelmesin hep mutlu olsunlar istedim. Çünkü Finch mutlu olmayı hakeden bir karakter. Öyle biri düşünün sürekli farklı şekillerde intiharı düşünüyor, manik depresif, psikologla görüşen, ailevi
sorunları olan, sürekli kendinden kaçan bir tip. Kitap boyunca Finch'e üzüldüm yemin ederim yüreğim parçalana parçalana okudum. Mutlu olsun istedim. Ve Finch okuduğum en sıra dışı erkek karakterdi ve favori 5 karakterime girmeyi başardı. 
Ooof of yazarken bile valla dertleniyorum. Yazara sövüyorum, karmaşa içerisindeyim. 




Violet ise geçen kış kız kardeşini araba kazasında kaybetmiş birisi. Kız kardeşi Eleanor onun aynı zamanda en yakın arkadaşı ve onun vefatı ile kendini toparlayamıyor. İntihara eğilimi artıyor. Dışarıya sürekli gülümsese bile asla gözlerinin içi gülmüyor. Taa ki Finch ile tanışana kadar. Belki Finch onu hayata tutan en önemli etken oluytordur. Çünkü Finch ile geçirdiği zamanlarda mutlu. Finch Violet'e yaşamayı öğretiyor diyebiliriz. Onu intihar fikrinden vazgeçiriyor ama intiharın eşiğinde olan zaten Finch. Tüm kitabı bunu bilerek okumak o kadar acı veriyor. Finch o kadar derin bir karanlıkta ki Violet bile çıkaramaz onu. Gün geçtikçe batıyor. Aslında çevreden yardım istiyor gibi, tutunacak bir el arıyordu bence ama kimse fark edemedi. 
Kitap çok çok derin anlamlı cümlelerden oluşuyordu. Bir yerde gülerken bir yerde ağlama eşiğindeydiniz. Bu kitap benim canımı çok çok yaktı. Gerçekten uzun süredir okuduğum en mükemmel ötesi kitaptı. Ve beni yıktı geçti, parçalandım. Bu kitabın her sayfasında bir şeyler öğrendim. Ve kendimi buldum da denilebilir. Tabi ki intihar konusunda değil hfdgjfdgj. Finch ve Violet'in kendileriyle olan çatışmaları bana çok tanıdık duygular yaşattı. Ve ister istemez etkilendim. 
Cidden bilmiyorum bu kitap nasıl anlatılır, tanıtılır tek bildiğim beni paramparça ettiğiydi. Yine yaptım sanırım kitaba tepki vermekten kitap hakkında fazla bilgi veremedim ama ne desem hakkında spoiler olacak bir kitap sanırım. 


Kitabın sonunda yazardan bir not var. Yazar bu olayı yaşamış. Yani yaşanmış bir olay. Yine spoiler olacak diye olaylardan bahsedemiyorum.... Ama bunu bilince daha da kahroldum. Kitabı okuyanlar sonunda ağlamışlar falan ama ben derin duygulara boğulmaktan ağlayamadım sanırım dfghdfghfg. Lütfen ingilizcesi yeten herkes bu kitabı okusun! HATTA BU KİTAP İÇİN İNGİLİZCE ÖĞRENİN! Türkçe'ye ne zaman çevrilir bilmiyorum. Hoş Türkçe olursa kitaba yazık ederler diye de korkmuyor değilim. Ama çok çok güzel bir kitaptı ve herkesin okumasını, benim hissettiklerimi hissetmesini çok isterdim. 

Ayrıca film olacakmış sanırım. Violet karakterini elle Fanning canlandıracakmöış, erkek oyuncu henüz belli değilmiş. Benim kafamda tam Jakub Gierszal olarak canlandı. Tabii onun siyah saçlı hali. Çükü Finch tam öyle bir tip. Jakub Gierszal'I da İntahar Odası'ndaki Dominic olarak bilirsiniz belkii. 

Neyse bu kitap hakkında daha fazla konuşamicam... Sağlıcakla kalın! 












Kitap Alışverişi! (Edebi vs Güncel Kitaplar)

Selamlar! Biliyorum uzuuuun bir süredir aktif olamadım. Benim gibi bloguna aşık biri için gerçekten tuhaf bir durumdu ama napalım şartlar öyle gerektirdi. Yazılacak o kadar şey birikti ki... Kitap yorumları, anime manga yorumları, durum güncellemelerim, favorilerim... ;-; Vakit kaybetmeden tek tek yazacağım. Amaa önce kitaplardan!

Şimdi toplu çektiğim bir fotoğraf vardı ama buraya atınca o kadar berbat durdu ki gönlüm blogumun öyle bir faciaya sahiplik etmesine izin vermedi :D O yüzden tek tek atacağım.

The Young Elites
Shiver
It's Kind of a Funny Story

Bu kitapları Arkadaş.com'dan aldım. İlk kez kullandığım bir siteydi ama memnun kaldım. Her hangi bir sorun yaşamadım. Kitaplar gayet hasarsız ve güvenli geldi. Zaten Arkadaş Kitabevi'nin şubesinin Ankara'da olduğunu biliyordum, biraz da onun rahatlığı vardı sanırım. Gördüğünüz gibi bu siteyi sadece ingilizce kitaplar almak için kullandım. Çünkü diğer siteler hem stokta bulundurmuyor hem de baya pahalı oluyor. Fiyat konusunda ithal olduğu için normal kitaplardan daha tuzlu ama yine de diğer sitelere göre uygundu. 3'ü de okumak istediğim kitaplardandı ve sonunda kavuştuuuğm *-*

Semerkant,
Fareler ve İnsanlar, 
Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş

Bu kitapları normal kitapçıdan aldım. Semerkant'ı aşırı aşırı merak ediyordum. Konusunu falan da okuyunca tamam okumalıyım! dedim ve hemen edindim. Yakın zamanda başlamak istiyorum zaten. 
Ayrıca uzun zamandır "Jose Saramago"da okumak istiyordum. Yazarın hayat öyküsünü okuyunca daha da bi merak ettim. ve konusunu ilgi çekici bulduğum bir kitabını edindim. Açıkçası kitabı alırken içeriği hakkında pek bilgim yoktu. Roman tarzında olacağını düşünmüştüm. Kitabı alırken de zaten ambalajla kaplı olduğu için içine de bakamamıştım. Eve geldim, okumaya başladım. İçeriği tam roman gibi değil de daha soyut bir anlatıma sahip. Diyaloglar yok yani. Ama yine de beğendim. İnsanı okurken düşünmeye sürükleyen bir kitap. Yakında bitiririm onun da yorumunu bloga girerim zaten ^^ 
Fareler ve İnsanlar'a gelince; aslında yazarın Gazap Üzümleri'ni almak istiyordum ama kendimi kasada birden elimde bu kitapla buluverdim. John Steinback'in ortaokulda "İnci" kitabını okumuştum e gerçekten çok çok trajikti. Ama beğenmiştim hala detayları aklımdadır. Annem bunu okumuş sorduğumda bunun da çok trajik olduğunu söyledi. Yani çok traji seven bir değilim ancak edebi eserlerde trajedi ve dram beni çok etkiliyor o yüzden seviyorum. Bunu da beğeneceğimi düşünüyorum :3


Veeee sürpriz kitaplar! Bookstagram'dan yakın arkadaşım Nisa bana doğum günümde taa Balıkesir'lerden bu iki kitabı yollamış. Gerçekten çok şaşırdım çünkü biz adreslerimizi verdiğimizde mektuplaşıyorduk ve aniden paket gelince şaşırdım. Ve çok çok da mutlu oldum :') Doğum günü muhabbetlerini siz de biliyorsunuz bloga yazmıştım. Ondan sonra bir kaç olay oldu onları ayrı bir yayında yazacağım :> Yani benim için aşırı sürprizli bir ay oldu. Ayrıca bol bol kitabım da oldu :'))

Fark ettiyseniz alışverişimde güncel kitaplar kadar edebi kitaplara da yer verdim. Bunu görünce aslında çoğu insan şaşırıyor. Neden şaşırdıklarını anlayamıyorum. Çünkü ben bir insanın sürekli aynı tür eser okumasını yerinde saymak olarak görüyorum. Eğer sakıncalı bir şey dediysem lütfen kusura bakmayın. Ancak fikirler de bizim gibi sürekli gelişip büyüyen bir olgudur. Hatta bizimle beraber paralel olarak gelişirler. Ben fikirleriöin tam oluşması için, düşünce yapımın belirli bir çizgide ilerleyebilmesi için elimden geldiğince farklı türlerde eserler okuyorum. Fantastik kitap okursun ancak bana göre bir yere kadardır. Çoğu insan okumayı eğlence aracı olarak görmektedir ama ben tam tersi olarak kendimi geliştirme aracı olarak görüyorum. Şuan bu konu hakkında ne kadar dolu olduğumu fark ettim. Sanırım buna da ayrı bir yayında değineceğim. Şimdilik mutlu kalın! 

GÖRÜŞÜRÜZ!





30 Ekim 2015 Cuma

Buruk Bir Yazı


Selamlar! Bugün benim doğum günümdü. DÜ diyorum artık gün bitti çünkü. Bugün o kadar garip bir gündü ki. Doğum günüm eski neşesini kaybetmişti. Kimse de kutlamadı zaten. Yakın arkadaşlarım bile. O kadar okuldan ayrılırken ağlayan arkadaşlarımdan HİÇ.KİMSE.KUTLAMADI. Yine en vefalıları sanaldan çıktı. Bookstagram arkadaşlarımdan iki üç tanesi sağolsunlar kutladılar. Ama beni en çok üzen yakın akadaşım dediğim kimsenin kutlamamsı oldu. Hani derim müsait olamadılar falan diye de, mesaj atıp normal konuşuyorlar, snap atıyorlar Burger'a gitmişler falan ama bir allahın kulu da kutlamadı. O kadar değersiz hissettim ki kendimi...

Sonra en yakınlarımdan biri wp'den ses atmış "Kanka Ulaş Selin'in doğum gününü unutmuş nasıl affettircem diyo fgsjdgfj" diye. Orada Selin'in ben olduğunu anladım ancak Yağmur anlamamış. Sonra hemen düzeltti "Lan sana diyormuş, bugün...." dedi ben de "Alıştım Yağmur" yazdım. Ulaş benim en yakın erkek arkadaşımdır. Üzüldüğümde onu arayıp ağlamıştım yani o derece ki ben kolay kolay ağlamam. Ulaş o kadar planlıyor nasıl affettireceğim diye.. Ama diğerlerinde tık yok.. Valla insanlara artık verdiğim değere eş bi değer istiyorum. Cidden bunaldım. Belki aptal bir tarih diyebilirsiniz ama yakın arkadaşlarınız her yıl kutlayıp bu yıl unutunca boğazımda bir düğüm oluşuyor yani. Hepsine çok ama çok kızgınım. Ayrıca da dargın... Doğum günlerinden nefret ediyorum....



21 Ekim 2015 Çarşamba

Hayattayım! ve İngilizce Konusunda Yardım :(

(Okuldaki Kızlara Bakışım)

Selamlar! Son olan olaylar yüzünden size son dedikoduları aktaramadım. Bugün okuldan ayrılışımın 1. haftadönümü :(( Yani 1 hafta oldu okuldan ve bana hayattan iyrenmem için 1 hafta yeterli oldu... Kızlara okuldan ayrılacağımı söylediğimde hep beraber toplaştık ve ağladık. Arkadaşlarım ilk kez beni ağlarken gördüler, hatta bende ilk kez birisinin yanında ağladım. Ancak arkadaşlarıma gerçekten çok çok fazla düşkünüm. Cidden dostlarım benim herşeyim.

İşte ben ertesi gün yeni okula gittim falan. Kızlar yine uyuz. Ben yine soğuk buz duvar. Ancak hani anlatmıştım ya bir çocukla beni shiplediler diye hah o çocukla aşırı imtihan oluyorum Allah Affetsin fgdjghfh. Çocuğun tek arkadaşı benim sürekli benimle konuşuyor... Kusacam artık. Kitap okuyorum ikide bir bölüp bir şerler anlatıyor. Bende ayıp olmasın diye dinliyorum ama pek ilgi gösteremiyorum maalesef. Neyse işte kızlarla artık biraz daha iletişim kuruyorum.
-Elif ışığa basar mısın?
+Tabi
gibisinden... Ne sohbet ama? Dün de iki kişi derste sakız çiğniyor. Allahım en uyuz olduğum şeydir yanımda sakız çiğnenmesi. Ayrıca dersteyiz yani her şeyi geçtim, öğretmene saygısızlık. Ama hoca da bir şey demeyince kızlar çiğnemeye devam ettiler. Ama nasıl bi çiğne... Patlatıyorlar ya sakızı bildiğiniz. cak cak cak. O kadar rahatsız oldum ki sonunda dayanamayıp "Birazcık yavaş çiğneseniz olur mu?" dedim. Bunlar gülüştüler kendi aralarında. Sonra inadına daha da berbat çiğnediiler ve hala hoca bir şey demiyor! Sonra kızın biri hapşurdu. Diğeri de dedi ki beni taklit ederek "Arkadaşım hapşurmaz mısın? Rahatsız oluyorum hahahaha" diye. O kadar sinirlendim ki içimden bir la havle vela çektim.

Ama derslerde çekingen değilim tabii. Hele edebiyat dersinde o kadar çok konuşuyorum ki hocayla :3 Allahım edebiyat dersi kadar sevdiğim bir ders yok. Cidden bayılıyorum. İkinci olarak da Tarih. Hem başka devlet tarihleri hem de ülkemizin tarihini öğrenmeyi çok seviyorum. Çünkü geçmişini bilmeyen bir toplumun geleceğe yön veremeyeceğini düşünüyorum. Ayrıca tarih dersi bana masal  gibi geliyor ve dinlemekten çok zevk alıyorum. Matematiği de seviyorum uğraşmak hoşuma gidiyor. Ancak alanım olan ingilizce ile biraz sıkıntım var sanırım.....

İngilizceme güveniyordum ancak hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Ben sadece 3-4 tane tense biliyormuşum. Meğersem ne kadar çok tense varmış ya. Çok karmaşık geldi. Bir de benim gramer sorunum var. Normal konuşurken sıkıntı çekmiyorum ama boşluk doldurmalarda nereye ne gelecek anlayamıyorum. O yüzden gramer dersleri benim için çok çok fazla sıkıntı oluyor. Ama Vocabulary, reading ve speaking derslerini çok seviyorum çünkü tek yapabildiklerim onlar sfhdghgt.

Bir de sanırım ben ingilizceyi doğaçlama öğrenmişim. Çünkü cidden hiçbir tense'i bilmiyorum ama konuşurken kullanıyorum. Şey gibi aynı hani bir kelimenin anlamını sorarlar aslında biz o kelimenin anlamını biliyoruzdur, günlük hayatta hep kullanırız ama anlamını sorunca söyleyemeyiz ya hah! Aynen işte öyle oluyor bende de. Bugün quiz olduk 60 puan üzerinden 14.5 aldım yani durumum vahim :(( Kusacağım :(

İngilizce konusunda bilen birileri bana çalışma yöntemleri hakkında yardımcı olabilirse çok sevinirim çünkü çevremde hiç dil ile ilgili birisi yok. İnternetten de araştırma yaptım ancak pek sonuca ulaşamadım. Öğretmenlerime sordum ancak onlar da yardımcı olmadılar..... Yani yardıma ihtiyacım var :'( Şimdiden çok çok teşekkür ederim.

Bu ay herşey üst üste geldi. Okul değiştirmem, sınıfa ayak uyduramam, vefat haberi, arkadaş problemi derken gerçekten darlandım. Umarım yakın zamanda bu buhrandan kurtulurum. Bir sonraki yayında görüşmek üzere ^^

9 Ekim 2015 Cuma

Şarkı Sözü Çeviri Blogu(?)

Selamlar! Uzun bir süredir dinlediğim Japon vocaloid'lerin şarkı sözlerini falan araştırıyordum. Ancak sözlerini bulamıyordum. Bende benim gibi kişilere yardım etmek amaçlı sadece şarkı çevirilerinden oluşan bi blog hazırladım. Aslında bu fikir aklıma şöyle geldi Shuu-aan'dan bi çeviri rica etmiştim. teşekkür ederim kendiside çevirdi. Onun çeviri blogunu görmediyseniz eğer sizi buraya alalım. İşte ben müzik dinlerken yine Shuu-san'a rica edip çeviri isteyecekken dedim ki "Ya benim de ingilizcem var ben neden çevirmiyorum" Sonra böyle bi blog açtım. Dediğim gibi sadece şarkı sözlerinden oluşan bir blog. Eğer istediğiniz bir çeviri olursa yorum olarak bırakmanız yeterli :>

Yeni çeviri blogum için Violet's Translations  ^^. İlk yayınım Hatsune Miku'dan dinlemeyi sevdiğim bi parça olan "Crier"ın çevirisi. Umarım iyi çevirmişimdir yani kulağa ahenkli geliyordur ghjhfdghkj.

Okuduğunuz için teşekkürler! 

Buyrun bu da şarkımız. 

8 Ekim 2015 Perşembe

BAŞIMA NELER NELER GELDİ ABV


Allahım başıma neler neler geldi bir bilseniz!! Salı günü babamlarla otururken babam "Elif sen Japonca öğretmenliği düşünüyordun. O zaman neden TM'de vakit kaybediyorsun. Seni Dil Okuluna alalım" dedi. Bunu duyar duymaz benim içime bi korku kapladı tabi ki arkadaşlarımdan ve okulumdan ayrılma fikri beni aşırı tedirgin etmiştir hep. Sonra annem aynen aynen diyince allahım aldı beni bi panik. Yok baba ya ben okulumla mutluyum dışardan hazırlanırım dile falan dedim. Sonra ertesi gün okula depresif bir şekilde gittim. Kızlara tabi bi şey çaktırmadım. 3. derste İngizlizce hocasıyla konuştum. O da"Dışardan derse Dil sınavını geçebilmen çok düşük ihtimal. Annenlerin fikrine katılıyorum. Açıkcası okuldan gitmeni ben de istemem ama dedikleri Dil Okulu da çok saygın bir yer bence şans ver" dedi. Allahım o kadar kötü oldum ki... Sonra son derse gireceğiz okulda bi baktım telefonum çalıyor. Açtım babam "Kızım aşağıda bekliyoruz annenle okuldan çık gel" Müdüre de söylemişler hani en son benim haberim oluyor. Çıktım okuldan babamlarla o bahsi geçen diil okuluna gittik. Orada ben oturdum. Babamlarla rehberlik servisi görüştü falan. Çevreyi gezdirdiler. Bana da yarın bi tanıtım dersine gelsin dediler. Bende ingilizce hocasını dinliyip şans vermek istedim. Kabul ettim. Ertesi gün yakın arkadaşıma hastayım dedim ve okul yerine "o" yere gittim. Tabii herkes beni hasta sanıyor.

Orada babamın akademisinden arkadaşlarının çocukları olduğunu biliyordum. İkisi farklı kişiler, birbirlerini tanımıyorlar. Yani onlar birbirini tanımıyor, ben sadece kızı biliyorum. Oğlanın sadece adını biliyorum. İşte sınıfa girdim. Oğlan direk yanıma geldi Merhaba dedi tanıştık. Sınıfta kızlar bana şöööööle bi bakış attılar. Ben kafam önde en arka sıraya oturdum. Kızların hepsi posdyuma çıkacak gibiydi lan... Olm hepsi böyle üniversiteli gibi iri ve "olgun"dular.(Olgundankastımıanladınızinş). Bi de kendime baktım dedim abv ben niye böyleyim dfghdhfg. Ordan bi özgüven eksikliği ile güne başladım. Sonra o benim tanıdığım kız da gelmedi şansıma hasta olmuş. Yani ben tek tek oturuyodum. Yanıma işte o çocuk geldi benimle konuştu baya sağolsun ilgilendi. Sınıftaki kızlar gülüştüler. Fotoğrafımızı çekip siz sevgili olsanıza ehehehe dediler. Allahım kan nasıl beynime sıçradı varya!! Kıpkırmızı oldum. Yazık çocuk da mahcup oldu. Aşırı sinirlendim. Lan daha yeni gelmişim şerefsizler vicdansızlar niye böyle yapıyonuz oçlar... Neyse sakinim......... İşte burdan ben bi gıcık oldum kızlara. Haa söylemeyi unuttum sınıf 7 kişilik 6 kız 1 erkek. Ben bir gece önceden iişte tanıdığım kızla whatsapp'tan konuşuyordum. Kız bana dedi ki "Geleceğinden haberimiz vardı biz seni baya stalkladık facede falan ama bulamadık" dedi. Ben orda bi işkillendiydim. Neyse ertesi gün böyle bok gibi geçti. Akşam eve gittim. Twitter'a girdim. Birisi twit atmış tamamen benden falan alakasız biri "Erkeklerle arkkdaş olunca hem kızdan hem erkeklerden sevgili damgası yiyrum. Yeni nesil ne kadar salak sadece arkadaş olamaz mıyız?!" gibi bi şeydi. Ben de AYNEN LAN diyip RT attım. Sabah uyandım. Bildirim geldi twitterdan. O sınıftaki uyuz kızlardan biri TİVİTİ FAVLAMIŞ! STALKLARI SONUŞ BULMUŞ VE EN MAHREM YERİM OLAN TWİTTERIMI BULMUŞLAR!

Ertesi gün annemler zorla yine gönderdi. Tek günden bi şey anlamazsın diye. Yine kızlara hastayım dedim tabii. İşte ben ertesi gün gittim sınıfa kızlar benim önümü kesti. İçimden bi hasssktr çektim... Kızlar yanıma geldi. Sen böyle böyle bi twit atmışşsın biz onu üstümüze alındık, üzüldük sen bizi ciddiye mi aldın falan filan. Ben de "Beni stalklayan sizdiniz. Attığım hiçbir twit için hesap vermek zorunda değilim. Ayrıca ben sınıfa yeni gelmişim daha kimseyi tanımıyorum siz de beni tanımıyorsunuz daha ilk günden böyle şakalar rahatsız oldum" dedim. Bunlar güya ılımlı yaklaşıyorlar ama 10 kişi birden olunca hiç bi ılımı kalmadı ortada.

Böyle bi iki gün geçirdim. Yemekhaneye bile gitmedim ilk gün çekindim aç gezdim valla. İkinci gün de tanıdığım kızla gittim. Şimdi haklarını yemiyim kızlar bi yere giderken beni çağırıyorlar falan ama ne bileyim kibarlıklarından çağırıyor gibiler. Sadece samimi olduklarını düşündüğüm 3 kişi var. Geri kalan kızlar tamamen bana zıtlar. Yarın kendi okuluma gideceğim. Kendimi ait hissettiğim yerde olmayı cidden çok özledim. Oraya geri dönmek istemiyorum. Ama babamlar beni zora sokacak gibi.... Dayanacak gücüm kalmadı Allahım....


2 Ekim 2015 Cuma

İlk Hafta Değerlendirmesi


Selamlaaaaaaaaar! Bloga olan sorumluluklarımı yerine getirdikten sonra -Kitap yorumu, alışverişi vs- şimdi kişisel yazılarımı yazabilirim! Böyle olunca da şey gibi hissediyorum hani eve misafir gelmiştir, misafir gidince pijamalarını giyersin falan djfhgdjfgh Öyle yani. Misafirler yani -kitap yorumları falan- gidince kendi pijamalarımı -kişisel yazılarım- giymiş gibiyim. Neyse saçma oldu ama anladığınızı umuyorum :D. 

Herkes gibi benim de okulum başladı. Ama nasıl başladı... Bu seneki sınıfım tam bir gerizekalı. Sınıfların değişmesinden nefret ediyorum. Eski sınıfımda herkesi çok seviyordum ve aşırı iyi anlaşıyorduk. Onları çok özleyeceğim. Üstelik şuanki sınıfımda 15 kızdan 6'sı anlaşamadığım E şubesindeki kızlar dhgjfhgj. Şansıma tüküreyim hepsiyle mi tartışmalı olur bi insan. Hayır anlamıyorum uyumsuz biri de değilim. Anlaşamadığım pek kişi de yok. Bu iğrenç sınıf yetmezmiş gibi bi de öğretmenlerim de değişmiş. Tek tesellim İnkılap hocası en sevdiğim öğretmen. Tarihçi uyuz biraz ama İnkılapçı <3333 Nutuk'tan sınav yapmasa iyi hoca aslında. Bir de bu sene sınıf öğretmenim beni 9. sınıfta 48'den dersinde bırakan Coğrafyacı.. Zaten ilk dersimizde "HOCAM BENİ HATIRLADINIZ MI 2 SENE ÖNCE 48 DEN BIRAKMIŞTINIZ" dedim. Hoca güldü ve "Seni değil de 48'i hatırlıyorum" dedi. Ben tabı deli oldum. Sonra yanıma geldi "Demek 48'de bırakmıştım" dedi. "Evet" dedim. Bunun üzerine hoca da "Peki geçen sene kaçtan geçtin 50'den mi?" dedi. ben de durur muyum yapıştırdım cevabı "Tabi ki de hayır. Geçen sene dersime siz girmediniz. Mualla hoca girdi ve onu seviyordum 80'di ortalamam" dedim. Hoca yani beni sevmiyordun diyince sadece omuz silktim dfhgdjgjhdfg. Yani döneme sözlü olarak bi sıfır geriden başladım hayırlısı ya...

Sonra Matematik hocası da değişmiş eski öğretmenimi de en az İnkılapçı kadar seviyordum. Değişmesine üzüldüm. Ama bu da iyi ve ilk haftadan sınıfta sadece derse ben katılıp, soruları tek ben çözdüm dye ismimi ezberledi <333 Cınım benim yaaa. Onun dışında Felsefecimiz değişmiş Çetin hoca bizim değişimizle Çeto fgvdhfgjfg. Artık bayan bi hoca giriyor ve aşırı kıyak. Bu sene Felsefem iyi gelecek gibi. 

Sonra Drama dersinde gruplar oluşturduk. Bir senaryo yazıp oynayacakmışız. Bizim gruba "Arkadaşlar Another diye bi anime var. Onun konusunu yapalım çok eğleniriz ben senaryo yazarım " dedim. Konuyu anlatım inanır mısınız kimsenin zekası kurguya yetmedi önerim havada kaldı :C Anlayamamışlar... PEH! Neyse bende anime çok bulur kabul ettiririm fgjghj. Bu sene Drama'da iyi gelecek gibi. Sınavı olmasa iyi ders aslında...

Bir de seçmeli dil anlatım hocası var... Aşırı tuhaf bi tip dfgdhgfj. Gözlükleri mıknastıslı böyle. Dersin ortasında çat ayırıyor ikiye hgfjghfg. Sonra tekrar çat birleştirip takıyor kafasına falan çok gülesim geliyor allah affetsin gdfjdfgfg. Ama dersi iyi anlatamıyor. Allahtan Seçmeliye bu adam giriyor. Bizim kendi Dil Anlatım dersi hocamız çok tatlışko böyle converse falan giyiyor genç öğretmen. Geçen sene azcık dersime girmişti o. Bu sene hem Edebiyata hem de dil anlatımıma o giriyor <33333

Son olarak bu sene okuldaki en büyük sınıf biz olunca havamızdan geçilmiyor dfhjgj. Bir de benim sınıfım 9'ların katındaki tek büyük sınıf obaaaaaa. 9'lar bi hürmet gösteriyor bize çok hoşuma gidiyor hdfgjdhfgjg. Tenefüste Voleybol toplaarını bize veriyorlar falan aşırı eğleniyorum gjfhgjf. Yaaani senpailerinize itaat edin dfjgjhghj


Okulumun ilk haftası böyleydi. Sizlerin nasıldı? Umarım iyi bi sene olur. Hepimize başarılaaaaaaar :3

Kitap Alışverişi ve Yurt İçi Kargo Rezaleti

Allahım birikmiş o kadar çok yayın olmuş ki taa bayram öncesinin yayınını yazıyorum şuan dhfjggh. Bu kargo da aşırı belalı geldi yalnız.

Uzun süredir Yurtiçi kargo ile alıyorum kitapları. Çünkü evimize en yakın şubeli kargo firması. Siparişi HepsiBurada.com'dan verdim ve kargoyu sms ile takip özelliğini aktifleştirdim. Yani kargo yola çıkınca, şubeye gelince falan bana mesaj geliyordu. İki gün sonra kargoonuz dağıtıma çıktı diye bana mesaj geldi. Allahım nasıl heyecanlıyım pencereden kargo arabasını bekliyorum falan ama yok kargo gelmiyor. ertesi gün böyle, üçüncü gün böyle falan ben sinirlendim gittim kargo şubesine bir de ne göreyim! Mesai saati olmasına rağmen kargo arabası şubenin önünde şoförler oturmuş çay içiyor. Orada bi şalterler attı benim. Gittim bi hışımla orada benden yaşca büyük amcalara ve teyzelere fırça çektim Allah affetsin. Sonra bi baktım meğersem herkes benim durumumdaymış. Ben milleti gaza getirdim orda sfgjfdghj Hep birlikte kargo şirketini korkuttuk. Neyse ben kargomun ilk kısmını aldım

Sonra ikinci bi parça daha almak için ertesi gün şubeye tekrar gittim. yoktu. İkinci gün de gittim yok. Kargon şubeye ulaşmış, ancak görevliler bulamıyor! inanabiliyor musunuz? Ben bizzat kendim girdim bakım depoya paketlerin hepsi sağa sola fırlatılmış o kadar düzensizdi ki içimden iyi ki ki benim kargomun içinde kırılacak bir şey yoktu diye geçirdim. Bulamadık mı biz kargoyu. Yarın da Pazar zaten şube kapalı biz de o gün tatile gidecektik. Ben yine orada bi terör estirdim. Bu kadar sorumsuz firma olamaz diye. Adamlar bi şey diyemediler haklısınız dediler. Sİnir kusa kusa öfke ile uzaklaştım oradan. Ve dün gidip kargoyu aldm ben... TAM 4 HAFTADIR O PAKETE ULAŞAMAMIŞTIM. Artık mahkemeye gidecektim yemin ediyorum. Bir daha Yurt içi ile alırsam iki, olsun hepsinin abv.

Bu ay aldığım kitaplar bunlar. Hepsini bir yerden toplu almadığım için gelin neyi nerden almışım bi bakalım. 

Kargodan çıkanlar;
Güneş ve Çöl: Bu bi serinin son iki kitabı. En sevdiğim yazarlardan olan Catherine Fisher'a ait. İlk kitabı geçen sene okumuştum. Uzun süredir son iki kitabı da almak istiyordum bu sefere nasip oldu.
Scarlet ve Cress: Bu da Ay Günlükleri serisinin 2. ve 3. kitabı. 4. kitap daha ülkemizde çıkmadı. Sonunda bu seriyi de tamamladım dfgjgh.
Şeftali Kokan Bir Yaz: Bu kitabı en akın arkadaşıma aldım. Çünkü o bu tür kitapları çok sever :3. Bu kitap şeftali kokuyor ve sayfaların kenarları pespembe o kadar tatlı ki :')


Ertesi gün dershanem vardı. Dönüşte The 100 Eve Dönüş için kitapçıma uğradım. Orada Hain Yüreğim'de vardı. Merak ettiğim için ikisini de aldım. Zaten ikisini iki günde bitirdim şans eseri gjfhgfhghj


Okulların açılmasından bir gün önce ise Ankamall'e gidip pantolon alacaktım babamdan 150 lira aldım ehueheuhe. Paranın bir kısmı ile de bu ikisini aldım. I'll Give you the sun ile The Sky Is Eveywhere arasında çooook kaldım. 25 dakikaya yakın hangisini alsam diye düşünüp sonunda The Sky is Everywhere aldım. İnş beğenirim. All the bright places'i ise okumazsam ölürdüm.... O kadar çok merak ediyordum ki bu kitabı ilk kez D&R dan paraya kıyıp foregein language kitap aldım dgjdfhgh. Ama sonuna kadar değdi. Hemen okumaya başladım zaten şuan muhteşem gidiyor. *-*

Bu ay aldığım kitaplar bunlardı. Sanırım şansımı çok zorlamışım :((( Tam da Clockwork Angel'ı alacaktım. Ama artık almaya yüzüm yok cidden. Önce bunları okuyayım da gerisini öyle alırım. Gerçi İthaki yayınları çok istediğim bir kitabı çıkardı bugün onu alsaydım çok efso olabilirdi ama bu aylık alamayacağım gibi görünüyor gg :((((



Tasarım: Şevval & Moka