14 Ocak 2016 Perşembe

Amerikan Edebiyatının Melankolik Prensesi "Sylvia Plath"

Selamlar! Aslında fuar yazısı yazacaktım ancak kafamda hoş bir yayın vardı ve önceliği ona vermeye karar verdim. Şuan da "Sırça Fanus" adlı eseri okuyorum. Sylvia Plath'ı duyanınız vardır mutlaka. Amerikan edebiyatının melankolik prensesi kendisi. Yazdığı tek roman olan Sırça Fanus ile de büyük ses getiren bir yazar. Romanının yanı sıra uçlarda yaşamı ve sıra dışı hayat öyküsü ile de sürekli gündemde olan bir yazar. Maalesef tüm hayatını buraya yazmayacağım merak ederseniz sizi şu linke alalım :3

Sylvia Plath, manik-depresif hastasıydı. Ve ağır depresyonda bir karakterdi. Bu depresyon belirtileri zaten Srça Fanus eserinden anlaşılıyor. Yazar her ne kadar başka bir isim ile yazmış olsa da kendi yaşantısı olduğu bariz. Eşi ile sorunları ve depresif kişiliği yüzünden 11 Şubat 1963 yılında yani 30 yaşında kafasını fırına sokarak, gaz solunumuyla hayatına son verir. İntihar etmeden önce çocuklarını uyutur, başlarına kurabiye ve süt bırakarak onlara gazın gelmesini engellemek için tüm kapı altlarına bez koyar. Çocuklarının ölmeyeceğinden emin bir şekilde hayata veda eder. Daha önce 3 kez intihar teşebbüsünde bulunmuştur ama hepsinde başarısız olmuştur. Bir şekilde çevresindekiler onu kurtarır. Aslında bu sefer de temizlikçinin gelmesine az bir zaman kala intihar etmeye girişir, bazı söylentilere göre temizlikçinin onu bulup kurtaracağını düşünmektedir. Ancak temizlikçi her zamankinden biraz daha geç geleceği tutar ve geldiğinde Sylvia Plath'ı ölü bir şekilde bulur.. Bunu aslında "Lady Lazarus" şiirinin bir kısmından örneklendireyim size. Üçüncü ve sonuca ulaşmış intihar girişiminden bir yıl önce yazdığı şiir;

....Ve ben işte gülümseyen bir kadın. 
daha sadece otuzunda. 
Ve kedi gibi dokuz canlıyım. 
Bu üçüncü sefer. 
Ne lüzumsuzluk 
on yılda bir imha.
(...) 

Sırça Fanus'u daha tam bitirmedim ancak şimdiden çok etkilendim. Yazarı ve hayat öyküsünü daha önceden biliyordum. Uzun zamandır da almak istiyordum. Fuarda nasip oldu almak. Bugün internette yazarın diğer eserilerini araştırıyordum ve şiirleri beni çok etkiledi. Gerçekten beğendim. Bir tanesini sizinle paylaşmak istedim ve youtube'da şarkısını buldum. Onu da sabahtan beri dinliyorum. İnsana derin duygular yaşatan bir melodisi var. Sözler zaten bambaşka... Lütfen şiiri şarkı eşliğinde okuyun.



Yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya;
Yeniden doğuyor açınca gözlerimi.
(Kafamın içinde yarattım seni galiba.)
Yıldızlar dans ediyor mavilerle, kırmızılarla,
Dört nala geliyor keyfince karanlık:
Yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya.
Beni büyüyle çektin yatağa, bunu düşledim,
Şarkılar söyledin çılgınca, delice öptün.
(Kafamın içinde yarattım seni galiba.)

Tanrı düşüyor gökten, sönüyor cehennem ateşleri:
Çekip gidiyor melekler de, şeytanın adamları da:
Yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya.

Söylediğin gibi dönersin demiştim,
Ama yaşlanıyorum artık, unuttum adını.
(Kafamın içinde yarattım seni galiba.)

Bir fırtına kuşunu sevmeliydim senin yerine;
Bahar gelince gökyüzünü basarlar hiç değilse.
Yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya.
(Kafamın içinde yarattım seni galiba.)

Sylvia Plath'ın öldüğü hafta tam 99 kişi intihar etmiş. Ayrıca Sylvia'nın edebiyat öğretmeni, onun şiirlerini bir arkadaşına gösterdiğinde bu kadar genç bir yaşta bu kadar yoğun duyguları olan şiirleri görünce şaşırmış.

Yayını yine Lady Lazarus'tan bir alıntı ile kapatıyorum.

Ölmek,
Herşey gibi, bir sanattır,
Bu konuda yoktur üstüme. 
Öyle ustaca yaparım ki cehennem gibi gelir. 
Öyle ustaca yaparım ki gerçekmiş gibi gelir. 
Bir talebim olduğunu bile söyleyebilirsiniz.






11 Ocak 2016 Pazartesi

Biri Beni Durdursun!


Selamlar! Uzun süredir kişisel yazı yazmıyordum. Burada bir şeyler saçmalamayı özledim valla. Whatsappı sileli 1 hafta oluyor ve ben bu bir haftada 6(ALTI) kitap bitirdim. Birisi 620 sayfalık Ölüm Oyunu'ydu. Kitabı 1.5 günde bitirdim resmen... Biri de 350'lerdeydi onu da bi günde bitirdim. Diğerleri 200'er sayfaydı ama yine bir günde bitirdim... Peki neden bu kadar çok kitap okuyorum cidden bilmiyorum. Herkes depresifken yemek yer, alışveriş yapar ben hunharca kitap okuyorum sanırım :D

Kitap artınca bloga yazılacak yorum sayısı da doğru orantılı olarak arttı tabii. Bugünlük 2 kitap yorumu 1 anime yorumu yazabildim ama daha yazılacak 4 kitap 1 manga yorumu, kitap fuarına gittim ordan aldığım kitaplar artı yazmak istediğim 2-3 ek konulu yayın var. Sizi de kendimi de baymak istemediğim için bugünlük dur verdim yorumlara dfhgdjdj. Şimdi sorabilirsiniz bu kadar vakti nasıl buldun diye? Çok kolay bulmadım sgjdhkfghkf. Ders çalışmam gereken saatlerde -Okul tenefüsleri de dahil- kitap okudum. Zaten biliyorsunuz sınıftaki kızlarla pek diyalogum yok. Telefonla da uğraşmadığım için paso kitap okuyorum. Sınav haftasıydı birde ona rağmen iyi okudum bence.

Sınav haftası.... Okul değiştirdiğimden beri boşlukta olduğumu belirtmiştim sizlere. Eski okulum aşırı zorladığı için bu yeni okul bana çok çok kolay geldi ve sınavları yatarak geçiyorum. Yani çalışmayı bıraktım. Biliyorum doğru değil ama ister istemez bir rehavet çöküyor üzerime. Nasılsa kolay diye çalışmıyorum. Yemin ederim okulların açılmasına bir ay kala ben daha çok çalışıyordum. Düzenli soru çözüyordum hatta. Okullar açılınca çalışmayı bıraktım... İroni.. Zavallı annem de sürekli yakınıyor benden. Evde boş boş yatıyorsun sürekli diye. Haklı kadıncağız bi şey de diyemiyorum. Yine boş, aylak halime döndüm anlayacağınız.

Boş boş durmak beni rahatsız da etmiyor önceden vicdan azabı çekerdim. Şuan o da yok. Sanırım vicdanımı yedim jfvjdhgdfhk Sanırım işe yaramadığımı bilmek artık eskisi kadar koymuyor. Neden yaşıyorum, niye yaşıyorum bilmiyorum. Amacım da yok zaten. Yönetmen hayallerinden çok uzun zaman önce vazgeçtim. Aslında hayallerden vazgeçtim diyebilirim. Şu zamanlar bir an önce geçsin istiyorum sadece.. Ama yeni günler görmeye de hevesim yok. Ne istiyorum onu da bilmiyorum dfbkjfgb Allah affetsin..

Sanırım boşluktan yoruldum veya amaçsızlıktan... Veya düşünmekten.. Çünkü whatsappı daha rahat düşünmek için silmiştim. Kendimle yüzleşecektim ama sürekli kaçtığımı fark ettim şuan.. Tam şuan fark ettim, hemen şimdi şu dakika.. Belki de kendimden kaçmak için o kadar anime izledim, manga ve kitap okudum. Kendimle yüzleşmek istemediğim için... Hep kaçtım ve erteledim. Sanırım bu haftaki kitap yoğunluğunun sebebini bulduk ne dersiniz?

Tabi gece sessizlik olup karanlık çökünce benliğimle baş başa kalıyorum. İşte o zaman benim için gün yeni başlıyor.. Sürekli kafama fikirler doluşuyor, yaptıklarım, yapamadıklarım, yapacaklarım, üzüntülerim, sevinçlerim, heyecanlarım. Zaten hafızam güçlü unutmuyorum olayları... Kısacası uyumama izin vermiyorlar. "Tüm gün bizden kaçtın gece bizimle ilgilen Atlantisli!!" diyorlar adeta. Keşke geceleri beynimi gözlüklerimle beraber komidinin üzerine çıkarıp koyabilsem dghkhjkgh Neyse yine depresyona bağladım gideyim de sizin blog yazılarınızı okuyayım. Yeter bugünlük yazma mesaisi. Herkese iyi geceleeer. Bir sonraki yayında görüşürüz :3




Kitap Yorumu: Beni Asla Bırakma

Selamlar! Aslında bu kitabı pazartesi bitirdim. Scarlet'i ise Salı. Neden bunun yayını sonra yazıyorum bilmiyorum.. Bu ayrıntıyı neden yazdım onu da bilmiyorum.. Pekala sustum yayına devam djgkjdfgk


Beni Asla Bırakma
Kazuo Ishiguro
272 Sayfa
YKY

Konusu:
Yatılı okul Hailsham'ın öğrencileri, bahçe duvarının arkasındaki karanlık ormandan çok korkarlar. Hafta sonları veya tatillerde evlerine gitmez., Hailsham'dan önceki yaşamlarını hatırlamazlar. Dış dünyayla bağlantıları yoktur. Öğretmenler değil, gözetmenler tarafından eğitilirler. Spor ve sanata büyük önem veren gözetmenler, Hailsham öğrencilerine sürekli özel olduklarını hatırlatır ve bedenlerine çok iyi bakmaları gerektiğini tekrarlar. 
Kathy H. de bir Hailsham mezunu. Otuz bir yaşında ve bakıcılık yapıyor.Hailsham'daki en yakın iki arkadaşının yeniden hayatına girmesi üzerine, onlarla paylaştığı geçmişi gözden geçirmek zorunda kalıyor. Onları özel kılan şeyin ne olduğunu ve bundan sonra hayatlarını nasıl biçimlendireceğini daha derinden anlamaya ihtiyacı var.
Şu sorunun cevabını da bulması gerek; sanat ve aşk zamanı durdurabilir mi?
Kazuo Ishiguro, yayımlandığı yıl Time tarafından İngilizce yazılmış en iyi 100 roman listesine alınan Beni Asla Bırakma'da, yıkıma götüreceğini bile bile kendi kaderini kabullenenlere odaklanmış görünüyor.

Slm :> Yine ben :>>> Beni Asla Bırakma'yı aslında yeni almıştım ama merak ettiğim için aldığım hafta başladım ve iki gün gibi kısa bir sürede bitirdim. Konusu yukarıda yazdığım gibi. Aslında kitaba başlarken beklentim büyüktü Time'ın en iyi İngilizce yazılmış 100 romanı listesinde bu da vardı o yüzden umutluydum. Ancak beni pek tatmin eden bir kitap olmadı. Okurken kafamda sürekli soru işaretleri vardı ve kitap bitince de soru işaretleri hala duruyordu.

Kitabı Kath adında Hailsham adında yatılı okula giden bir kız öğrencinin ağzından okuyoruz. Hailsham'daki öğrenciler okulun dışına çıkamıyorlar. Tüm eğitimlerine "gözetmenler" bakıyor. Spora ve sanata önem veren bu okul TUHAF Bİ YER Allah aşkına ciddi bi kitap yorumu yazıyım dedim ölecem artık yeter... 

Şimdi çok saçma değil mi? Öğrenciler okuldan dışarı çıkamıyor, başka sosyallikleri yok herkes gözünü açtığından beri okulda ALOO BUNU TUHAF BULAN SADECE BEN MİYİM?
Bununla da sınırlı değil. 16 yaşında okuldan mezun oluyor ve "Kulübeler"de çalışıyorlar. Bir Allahın kulu da çıkıp demir ki kulübe ne? Kulübe sistemini anlayana kadar beynim yandı. 

Neyse tamam sakinim baştan alıyorum. Şimdi bu öğrencileri okuturken sürekli siz özelsiniz, diğerleri gibi değilsiniz, amacınız var falan diyorlar. Okulun amacı organ bağışı yapacak insan yetiştirmek. Ve bunu da topluma yarar(?) sağlayan, iyi huylu bireyler yetiştirerek yapıyorlar. Öğrenciler mezun olduklarında yine okulla alakalı "Kulübelerde" çalışıyor. Sonra organ bağışı veya bakıcı olarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Yani ölene kadar Hailsham Okulu ile bağlantılılar.

Kath ve arkadaşı Tommy'de bunlardan biri şimdi karakterleri anlatcam ama çok üşendim..... Sizden özür dileyerek direk sona geliyorum. Merak etmeyin spoiler vermeyeceğim. Sonunda meğersem bunlar başka insanlardan klonlanmış deneylermiş. O yüzden Hailsham'da doğup büyüyorlarmış. Bunu aslında kitabın her yerinde söylüyorlar ama ben şu "klon" işini hep mecazi zannetmiştim. Karakterlerin kişilik çatışması ile ilgili olduğunu düşünmüştüm. Meğersem gerçekten laboratuar ortamında organ bağışı için öğrenci yetiştirmişler. Bunu da bi tane bookstagram arkadaş söyledi. Aydınlandım sağolsun..

Kitabında gerçekten kafamda soru işaretleri kaldı. Filmi de varmış. İnternetten yorumlara bakınca 10 kişiden 5'i filmi daha çok beğenmiş. Geri kalanlar kitaptan yana. Yani yarı yarıya bi şeyler olmuş. Bilmiyorum sanırım kitabı anlayamadım... 

Allahtan yazarın kalemi kuvvetli de sonuna kadar okuttu kendini Yoksa "Noluyor ya?!" diyerek ben o kitabın sonunu zor getirirdim sanırım.. 


Bu arada kitabın adına bakıp romantik olduğunu düşünmeyin. Kitap dram gibi bi şey anırım. Kitabın adındaki "Beni Asla Bırakm" bir şarkı sözü. Onu da ekleyeyim buraya. Eski dönemlere ait ben beğendim valla. Bi bakın isterseniz.






Kitap Yorumu: Scarlet -Marissa Meyer

Scarlet
Marissa Meyer
272 Sayfa
Artemis Yayınları

Dünya Yok Olma Tehlikesiyle Karşı Karşıyayken, Külkedisi İle Kırmızı Başlıklı Kız'ın Yolları Kesişecek…
Mekanik ustası sayborg Cinder hapishaneden kaçma planları yapıyor ancak bunu başarabilse bile dış dünyanın tehlikelerine karşı kendini nasıl koruyacak? 
Dünya'nın diğer ucunda, Scarlet Benoit'nın büyükannesi günlerdir kayıp. Scarlet büyükannesini bulmasına yardımcı olabilecek bir sokak savaşçısı olan Wolf'la tanıştığında, başta bu yabancıya güvenmekte tereddüt ediyor. Ne de olsa sokaklar 'kurt'larla dolu! Yolları kesişen Scarlet, Wolf ve Cinder birlikte esrarengiz bir maceraya atılırken onları bekleyen yeni bir gizemden habersizler. Şimdi üç masal kahramanı da Ay Ülkesi kraliçesinin hep bir adım önünde olmak zorunda. Çünkü kötü kalpli kraliçe, yakışıklı prensi kendi kralı ve esiri yapmak için elinden geleni ardına koymayacak
Ay Günlükleri Serisi'nin ikinci kitabı olan Scarlet aslında modern bir kırmızı başlıklı kız. Seriyi bilmeyenler için kısa bir tanıtıyım yapayım. Cinder diye birisi var (Sanırım Cindrella olduğunu anladınız :>). Yeni Pekin'de yaşayan bir sayborg. Yani robot ama çoğu kişi bunu bilmiyor çünkü robotlar toplumda pek hoş karşılanmıyor. İşte öyle fhdgjhdf. Şimdi kitaba geçiyorum.

Kitap Scarlet'in büyükannesinin kaybolması ile başlıyor. O da onu ararken birisiyle tanışıyor adamın adı Wolf -Omen tanrım ne kadar şaşırtıcı (!)- Wolf büyükanneyi kimin kaçırdığını biliyor ve Scarlet'e yardımcı oluyor. Ancak kurtlara pek güven olmaz değil mi? 
Eş zamanlı olarak Cinder da hapishaneden kaçıyor. Ve olayların arkasındaki yardım alabileceği ki,şi olan büyükanneyi arıyor. Ne büyükanneymiş beee ghfhgjfgh. Ha unutmadan söyleyeyim büyükanne eskiden askeri orduda çalışıyormuş :') O yüzden baya donanımlı yani.


Açıkçası ben Scarlet'i sevmedim. Wolf'dan bi gün şüphe duyuyorken ertesi gün hemen öpüşmeye başladılar. Yav sen ne kadar yüzsüz kızsın Scarlet valla yanımda olsan boğardım seni sanırım... Yani Scarlet ile Wolf'un anlamsız yakınlaşması beni deli etti. Daha dur lan adamı kaç gündür tanıyorsun!? En nefret ettiğim kitap karakterleridir böyle hemen erkekle yakınlaşmaya meyilli olan tipler.... SİZDEN İYRENİYORUM! Ama Cinder öyle miydi Prens Kai istedi yüz vermedi kız helal be sana koca yürekli Cyborg! Neyse sakinim..

İşte kitap bi Cinder'ın tarafındaki olayları bi Scarlet'in tarafındaki olayları anlatıyordu. Ben Cinder'lı kısımları daha çok sevdim çünkü Cinder akıllı bir kız BAŞKALARININ AKSİNE... Ayrıca Kaptan Thorne, Cinder ve Iko tayfasına da bayıldım :') Yani kitap güzeldi ama karakterlere ısınamadığım için biraz soğuktum. Onun dışında aksiyon ve macera çok iyiydi. O konuda yazarın hakkını vermek lazım. o kadar karmaşık şeyler kurgulamak herkesin harcı değildir. Yazarlık zor zanaat..

Neyse bu yayın da burada bitsin daha yazacak çook şeyim var ;-;





Anime Yorumu: Charlotte

Selamlar! Taslaklarda 5-6 tane yayın birikti ve ben cidden bilgisayara geçmek için vakit bulamıyorum. O yüzden bugün yazabildiklerimi yazacağım.... Charlotte'yi duymuş olabilirsiniz. 2015 yaz animelerinden biriydi ve yapımcısı, mangakası ya da artık her neyiyse Angel Beats! animesiyle aynı kişi. O yüzden başlarken çok mu dramatik acaba falan diye düşünmüştüm. Ama değildi.

Aslında bu animeye ilk çıktığı zaman başlamıştım. Güncel olarak da takip ediyordum ama tatile gidince arada kaynadı ve devam edemedim. Geçen gün yarım bıraktığım animelere bakarken dedim hadi bitireyim bunu bari. Ben zaten 6. bölümdeydim  anime 13 bölüm. Hemen o gece bitirdim.


Hikaye ergenliğe ulaşan çocukların küçük bir bölümünde ortaya çıkan özel güçlerle, bu özel güçlere sahip olan arkadaşlarına yardımcı olmaya çalışan “Hoshi No Umi” Akademisi öğrenci konseyi üyeleri etrafında döner.

Baş karakterimiz Otasaka Yuu egoist insanlara tepeden bakan bir tiptir. Özel gücü ise istediği kişinin bedenini 5 saniye ele geçirebilmesidir. Böyle böyle liseye geçiş sınavlarında en iyi okulu kazanır. Ancak sonra Tomori adlı karakter ortaya çıkar ve Yuu'yu alıp onun gibi özel çocukların olduğu okula götürür. Meğersem bu özel güçler hastalık gibi bi şeymiş. Ergenlik döneminde ortaya çıkıp sonra kayboluyormuş falan sonrası olaylar olaylar. 
Ya bu arada bende konuyu copy paste yapıp sonra bi de kendim açıklıyorum niye bunu yapıyorum bilmiyorum sdhjfgjfgdg


Otasaka dışındaki diğer karakterlerin gücü işte birisi çift kişilili, birisi çok hızlı diğeri cisimleri kontrol edebiliyor falan klasik özel güçler. Anime 6-7'ye kadar benim için ortalama bir animeydi. Klasik konusu vardı gözümde özel güçlere sahip öğrenciler, kötülerle savaşacak hmm falan ama birden işler değişti, her şey tepetaklak oldu. Neler olduğunu söylemeyeceğim çünküü Spoilers :> 
Yer yer güldüren ve hüzünlendiren bir animeydi. Karakterler açısından çok tatlıştı. Başlarda Yuu'ya sinir olsam da sonralardan alıştım ve sevmeye başladım hepsini Özellikle dee Tomori! Şu beyaz saçlara sevimliliğe bakar mısınız hgdjsghfgjfh. Tomori'nin gücü görünmez olabilmesiydi. Ve okul öğrenci konseyinin de başkanı. Zaten Yuu'yu falan döve döve okula götürüyor. Tomori'nin de abisi var hastanede yatan. Akıl hastası ve kız kardeşini bile tanımıyor. İlerleyen bölümlerde onunla ilgili duygusal bölümler var :') Tek sorun animedeki göz çizimleriydi. Ne kadar büyük ve renkliler.. Hani eski animelerden alışkındım -Sailor Moon, Fruits Basket falan- Ama 2015 animesinde olunca istemsizce gözüme battı. Yani karakter çizimleri hd gözler kocaman parlıyor falan iğreti durdu ama 3-4 bölüm sonra ona da alıştım.
Maalesef openingi beğenmedim. Klasik Shoujo op gibiydi ama anime içinde Tomori ve Yuu'nun dinlediği bir müzik grubu vardı. Zhiend diye. Animeyi izledikten sonra youtube'dan baktım gerçekte var mı diye. Vardı 1 saatlik albümü. Sanırım anime için düzenlenmiş bilmiyorum. gerçekte böyle bi grup varsa aşırı rezil olurum yalnız dhgfjdhg. Neyse ne diyordum işte op kötüydü ama animenin içinde kullandıkları müzikler çok güzeldi. Onu da bırakayım buraya :3


Bir sonraki yayında görüşürüz :3

4 Ocak 2016 Pazartesi

Kitap Alışverişi ve Yarım Bıraktığım Kitaplar

Selamlar! Nasılsınız? Ben normalim valla. Uzun zamandır taslaklarda duran bir yayının daha tozunu alacağım birazdan :D. Bakalım bu tozlu yayında neler varmış?


1)Dorian Gray'in Portresi -Oscar Wilde
Bu kitabı o kadar çok merak ediyorum ki.. Bir kaç kez karşıma çıktı konusu falan da ilgimi çekince sahaflardan gidip aldım. Akşam eve gelince çöyle bir karıştırdım ne göreyim... Oscar Wilde ne kadar da betimleme yapan bir yazar :))) Çiçeği böceği baya betimlemiş nedense kitaba adapte olmamı zorlaştırdı sanırım uzun bir süre okuyamam bu kitabı :c Not: Bunun çok fantastikli bir hikayesi var onu da ayrı olarak bloga gireceğim.
Konusu:
Keşke tersi olabilseydi! Keşke her zaman genç kalacak olan ben olsaydım da portrem yaşlansaydı! Bunun için... bunun için her şeyi verirdim!"
Özellikle bir genç adamın büyümesini, eğitimini, gelişimini, kendini ve inançlarını keşfetmesini işleyen Dorian Gray'in Portresi için Oscar Wilde, 'bir ruhun hikayesi' demişti. 1891'de ilk basıldığında ahlaksızlığı yücelttiği gerekçesiyle büyük tepki çeken romanın baş kişileri olan Lord Henry ile Dorian'ın karşılıklı etkileşimleri, Dorian'ın kendini giderek kötüye, şeytani olana, hazcılığa adaması kitabın eksenini oluşturuyor. Son derece saf ve yakışıklı Dorian'daki değişim, Lord Henry'nin sözleriyle ve Dorian'ın kendi portresinde kendi güzelliğini keşfetmesiyle başlar. Lord Henry'nin etkisiyle kötülüğün ve zevkin çekimine kapılan, dünyada gençlik ve güzellikten önemli bir şey olmadığına inanan Dorian için heyecan, kötülükte ve günahtadır; iyilik ve erdemse sıkıcıdır, edilgendir. İyiliği temsil eden Basil'in Dorian'a duyduğu saf tutkuda eşcinsellik öğeleri açıkça hissedilir. Dorian'ın büyük sırrını, portredeki değişimi gören yalnızca Basil olur. Portreye odaklanan, sonsuz gençlik karşısında ruhunu satan ve ruhunun ölmüş olmasından korkan Dorian için kurtuluş var mıdır? Ve Oscar Wilde'ın dediği gibi, herkes Dorian Gray'da kendi günahını mı görecektir?

2) Beni Asla Bırakma- Kazuo Ishigiro
Bu kitabı da çok merak ediyordum. Time'ın yaptığı ingilizce yazılmış en iyi 100 kitap arasındaydı. Halbuki yazarı Japon. kitabı niye ingilizce yazmış anlamadım :D. 
Konusu ise; 
Yatılı okul Hailsham'ın öğrencileri, bahçe duvarının arkasındaki karanlık ormandan çok korkarlar. Hafta sonları veya tatillerde evlerine gitmez., Hailsham'dan önceki yaşamlarını hatırlamazlar. Dış dünyayla bağlantıları yoktur. Öğretmenler değil, gözetmenler tarafından eğitilirler. Spor ve sanata büyük önem veren gözetmenler, Hailsham öğrencilerine sürekli özel olduklarını hatırlatır ve bedenlerine çok iyi bakmaları gerektiğini tekrarlar. 
Kazuo Ishiguro, yayımlandığı yıl Time tarafından İngilizce yazılmış en iyi 100 roman listesine alınan Beni Asla Bırakma'da, yıkıma götüreceğini bile bile kendi kaderini kabullenenlere odaklanmış görünüyor.

3)Melez Günlükleri- Rick Riordan
Sonunda ölmeden bir serinin daha yan kitaplarını toplayabildim Allahım şükürler olsun fhfgfg. Bu kitabı yıllardır istiyordum resmen ama küçücük kitaba 25 lira vermek canımı yaktığı için alamıyordum. Sonunda sahaflardan birinde buldum, kaptığım gibi 10 lira aldım ehehe. Yaşasın sahaflar :3


Şimdi yanda görmüş olduğunuz kitaplar benim 2015 yılında okuyup yarım bıraktığım kitaplar. Hepsine de devam etmek istiyorum ama araya zaman girince hiçbir şey eski tadı vermiyor -Arkadaşlar az önce eski sevgilisiyle tekrar barışan kız cümlesi kurdum fark ettiniz mi? fdghjdfjg-  Tekrar ne zaman okuyabilirim bilmiyorum ama okuyacağım kesin yani inşallah..

Biliyorum biliyorum Melez Günlüklerini yeni aldım ne ara okudun da yarım bıraktın diyebilirsiniz. İlk aldığım gün okudum sayfa 90'a kadar. Sonra okuyasım gelmedi. elime alsam da uzaklara dalıp gittim ve yarım kaldı....

Shiver'ı almayı tam bir yıl bekledim, türkçesi çıkmıyor diye ingilizcesini aldım ve KİTABI ALDIĞIM HAFTA TÜRKÇESİ ÇIKTI! Ben böyle şansın.... Neyse işte bunda da yarıladım kitabı ama nedense bu da yarım kaldı. Halbuki çok severek okuyordum. Büyük ihtimalle buna devam ederim. 

Büyük Umutlar... Özür Dilerim Üstad Dickens sizin kitabınızı yarım bırakma cüretinde bulundum... Charles Dickens'ı ne kadar sevdiğimi biliyorsunuzdur umarım. Yazdığı eserleri büyük bir hayranlıkla okuyorum. Ancak bu kitabını yarım bıraktım çünkü sınav haftası mağdurluğuna denk geldi... Sonra da okuyamadım işte. Ama bunu da bitireceğim! Söz Veriyorum

Kovan ya bu kitabı alıp başladım ama bir türlü devamını getiremedim. Daha da okuyabileceğimi sanmıyorum.. Sanırım satacağım.

Seraphina .. Hiç unutmam bu kitabı geçen yıl kar tatilinde okumuştum. Ammaa son 200 sayfa kadar kaldı. Allah allah beğenmiştim aslında niye devam etmedim ki.. Hmm.. Bunu okuyayım bari..

Franny ve Zooey, J.D. Salinger en etkilendiğim yazarlardan biridir. Bu kitabı da sınav haftası mağdurlarından.. Kesinlikle okunacak!

Otostopçunun Galaksi Rehberi.. BUNU BİLEREK YARIM BIRAKTIM! Hiç okumaya kıyamadığınız bir kitabınız oldu mu.... İşte benim ki bu kitap.. Bu kitap hakkında ayrı bir blog yazısı yazacağım o derece seviyorum. Bunu uzun bir süre okuyabileceğimi sanmıyorum... Bu kitabın bitmesine dayanamam :cc

Allahım inş biter bunlar. Ayrıca bu hafta Ankara'da kitap fuarı olacak. 10 Ocak Pazar günü öğleden sonra Bookstagram kimliğim ile fuarda olacağım ehehehe. Ankara'da yaşayan var mıı? Belki karşılaşırız *-*





2 Ocak 2016 Cumartesi

Anime Tavsiyesi: Ano Hana (Ano Hi Mita Hana no Namae wo Bokutachi wa Mada Shiranai)

Selamlar! 2016'nın ilk yaynını giriyorum şuan hazır mısınız ehehueheue. Yılbaşı akşamı benim için normal sıradan bir gündü. Zaten o gün 4 dersim vardı. Eve 12'de geldim. O gün evde kimse de yoktu. Yılbaşımı karanlıkta, tek başıma anime izleyerek geçirdim. Cips kola aldım bilgisayar başına geçtim hiç kalkmadım dhgdfjghf. O yüzden son akşam baya anime bitirdim. Uzun zamandır dram kategorisinde bir anime izlemek istiyordum. herkese soruyordum "Ağlamalı bi anime biliyor musunuz?" diye. Bunu önerdiler iyi madem başlayayım dedim. Başlarken aşırı umutluydum dedim tamam  üzülcem sanırım bunda. Lakiiiiiiiiiiiiiiiiin.... sonu beni o kadar üzmedi *Duygusuz!*

2 yıl sonradan gelen edit: Yalnız ben bu animede ağlamıştım nasıl üzülmedim yazmışım..........

Animenin tam adı Ano Hi Mita Hana no Namae wo Bokutachi wa Mada Shiranai ama çok uzun olduğu için Ano Hana diye geçiyor he yerde. 
Konusu ise
Çocukken beraber olan 6 arkadaş, içlerinden Meiko "Menma" Honma' nın ölümüyle lise yıllarına kadar birbirinden ayrı yaşamışlardır. Ölümünden 5 yıl sonra Menma, Jinta'ya görünür ve dileğinin yerine getirilmesini ister, ancak dileğinin ne olduğunu hatırlamamaktadır. Jinta' da bu dileği bulmak ve gerçekleştirmek için diğer çocukluk arkadaşlarıyla iletişime geçer, beraber geçmişe ait anıları hatırlamaya çalışırlar.

 Menma karakteri o kadar sevimliydi kii *-* Sırf onun için bile izlenir anime. Sürekli gülen, saf çocuksu neşeli bir karakterdi Menma. Şimdi giriş açıklamamda üzülmedim dedim ama sonu gerçekten dramatikti yani ağlanılabilirdi. Ve animeyi çok çok beğendim. Dostluk o kadar güzel işlenmişti ki bi an orta okuldaki arkadaşlarımı arayıp "10 yıl sonra tekrar buluşmaya var mısınız?" demek istedim sonra ise kendimi frenledim dur Atlantisli yapma bunu dedim :'). Neyse konuyu dağıtmayayım ;v;

Menma sadece Jintan'a görününce ilk Jintan kendine duyduğu vicdan azabı yüzünden onu halüsinasyon sanar. Ama kısa bir süre sonra işin aslını anlar. Menma bir dileğinin gerçekleşmesi için tüm arkadaşların yıllardan sonra tekrar bir araya gelmesini istemektedir.

İlk başlarda acı çeken veya Menma'nın ölümünü aşamayan tek kişi Jintan gibi dursa da aslında herkesin Menma'yı özlediği ve içlerinde bir parçanın olduğu anlaşılır. Arkadaşlar o kadar ayrı tabaklara dağılmışlardır ki bir araya gelmeleri çok zordur. Anoru popüler bir kız olmuştur, Tsuruko ve Yukiatsu çok iyi bir koleje gitmektedirler, Poppo dünyayı dolaşan biridir, Yukiatsu ise okula gitmeyip sadece evde kalan bir genç olup çıkmıştır. Bakalım arkadaşlar bir araya gelecekler midir :>>


Dediğim gibi anime çok çok güzeldi. Karakterleri olsun, çizimleri olsun konusundan bahsetmiyorum bile. Dostluğu o kadar güzel işlemişler ki :')) Yalnız sonu biraz kavak yelleri gibiydi... Sanırım ne demek istediğimi anladınız :D Final bölümü çook çok dramatikti. Sonunda yapılan konuşma ciddden üzüldüm ama ağlayamadım ben ağlamak istiyordum ,-, 

Animede beni en etkileyen yer şurası olmuştu. Menma'yı hani sadece Jintan görüyor ya Menma da bunu fırsat bilip kendi evlerine gidiyor. Annesi böyle salonun bir köşesini kızına ayırmış, dua ediyor onun için bi de Menma seviyor diye bir tabak körili yemek koymuş.. Kardeşi geliyor "Anne ablam 5 yıl önce öldü her köri yaptığında ona ayırma artık" diyor. Annesi gözü yaşlı "Biliyorum oğlum, ama ablanın aklı biraz zayıftı öldüğünü bile anlamamış olabilir" diyor bunun üzerine Menma sessizce, gülümseyerek "Öldüğümü biliyorum anne" diyor........... Böyle dramatik diyaloglar bolca mevcuttu gerçekten dram kategorisinin hakkını veriyordu..


Vaktiniz varsa mutlaka bakın derim, pişman olmayacaksınız eminim :')
Bir sonraki yayında görüşmek üzeree :3





Tasarım: Şevval & Moka