26 Temmuz 2025 Cumartesi

her seçim bir vazgeçiş değildir

Geçtiğimiz hafta, tez konumu netleştirmek için danışman hocamla buluşacaktım. Öncesinde, bana taramam için attığı makalelere bakıyordum ama bir anda bu konuya hiç ilgim yokmuş gibi hissettim. Sanki ben başından beri bambaşka bir şey çalışmak istiyordum da birden kendimi bu hocada ve bu labda bulmuştum... Acaba doğru yolda mıyım diye düşünürken birden bir şey fark ettim, TEZ KONUMA KAÇINGAN BAĞLANIYORDUM.

Önce kısa bir bahsedeyim. Açıkçası bu hocaya yazarken çok istekli şekilde i̇lla bu hoca ve konu olsun diye düşünmemiştim, hadi bi sorayım dedim sonra hoca çok tatlı ve ilgili çıktı, üstüne bir de kullanacağım metotlar da içime sindi; böyle olunca bu konuyu kabul ettim.

Ama şimdi işler ciddileşince durup dururken AMAN ALLAHIM YA ŞURAYA BAŞVURMAK İSTERSEM VE KONUMU ÇOK SOYUT BULURLARSA ÖYLE Bİ ŞEY SEÇMELİYİM Kİ HER LABA GİREBİLEYİM diye harıl harıl makale taramaya başladım. Araştırdıkça konunun bana göre olmadığından emin oluyor ve çOK YANLIŞ bir karar verdiğimi düşünüyordum. 

Psikoloji odaklı olursam neuroscience kısmı, neuroscience odaklı olursam bilişsel kısımlar, EEG kullanırsam MRI'ya bağlayamadım, kalp ritimlerine bakacaktım e bunları şizofreniye nasıl bağlayacağım diyelim ki bağladım tedavi olarak nasıl bi çıktı bekliyorum... Ne seçersem seçeyim, hep bir şeyler dışarıda kalıyordu. Charles Baudelare'in "Nerede değilsem orada iyi olacakmışım gelir" demesi gibi ben de hangi kararı versem, aklım vermediğim kararın daha iyi olacağına inandırıyordu beni. 

Birden kendimi bi şeye bağlamaktan korktuğumu fark ettim. Çok çeşitli bir şey seçip, her an alan değiştirmeye müsait olmak istiyordum. Her an gidebilmeliydim. 

Yoksa, kalmaktan mı korkuyordum?

Kalmak.. Eğer bir şey seçersem, hep onu mu yapmak zorunda kalacaktım? Boynuma bir zincir vurulacak ve artık sen bu yoldan ilerleyeceksin mi diyeceklerdi bana? Tabii ki hayır. Sanırım her seçim bir vazgeçiştir sözünü biraz ciddiye almıştım. Bir şeyi seçersem diğer opsiyonlardan vazgeçmek zorundaymışım gibiydi ama şu an düşündükçe öyle olmadığını hissediyorum. 

Her seçim bir vazgeçiş değildir, her seçim bir kabulleniştir. Yeni olasılıkları kabul etmektir, yeni imkanları kabul etmektir, yeni ihtimalleri kabul etmektir. Her seçimin yeni bir kapıyı açar diye düşünmek istiyorum. 


Bu oyunu hatırlıyor musunuz? İlk 3 bölümü geçince karşınıza birden fazla seçenek çıkıyor ve hangi bölümden ilerleyeceğinizi seçmeniz gerekiyordu. Küçükken abimle oynarken, bu rota seçme kısmında çok gerilirdim, sanki seçenekler arasında en zor olanı seçecekmişim gibi gelirdi. Halbuki rotaların içinde de farklı rotalar vardı ve başka bölümlere de tıklayıp geçebiliyorduk. Şu an ben de hayata bu oyunun haritası gibi bakmak istiyorum. Rotalar içinde farklı rotalar açılacak ve benim başka seçeneklerim olacak. En kötü, başa dönerim ve ilk başta seçmediğim öbür rotadan devam ederim. Başlandığım noktaya dönmeye fikri çok korkunç gelse de, oyun içi deneyimim benimle olacak; belki şimdi bu oyunu daha iyi oynarım.

Düşünüyorum da sanırım hayat seçimlerimizden ziyade o seçimleri nasıl yönettiğimizle ilgili. Bir gün rehberimdeki yaşlı bir komşu teyzenin whatsapp durumunu görmüştüm "İnsan plan yapar, kader gülermiş" diye; şu an bu sözü çok iyi anlıyorum. Vakti zamanında neler planladım, istemediğim şeyler oldu sonrasında iyi ki oldu dedim, lütfen olsun dediğim şeyler zamanı geldi keşke olmasaydı dedim. Hayatımda ben bir şey seçemedim ki; nasip/kader/evren artık ne diyorsanız beni olmam gereken yere götürdü.

Şimdi de şunu seçersem şunu yaparım, bunu seçersem bunu yaparım diye 5 yılı planlamadan; elimdeki imkanlarla en iyi ne yapabiliyorsam onu yapmayı; sonrasında da elimdeki mevcut şeyle en iyi nereye gidebileceksem oraya gitmek istiyorum. Bazen hayatı sanki DÜMDÜZ ilerleyen bir şey gibi algılamayı bırakmam gerekiyor. Bir şeyi seçtim diye ona bağlı kalmak zorunda değilim, bu süreçte kendimi geliştirmeyi ve başka alanlara transfer edilebilecek beceriler edinmek istiyorum. Niye elma ağacı diktim diye, çilek yemekten vazgeçeyim ki. Aksine, elmam zaten olacak, gidip biraz da çilek alayım :D

Yapabilirim!!! Ama önce.. bir tez konusu seçmem gerekiyor.. 

13 Temmuz 2025 Pazar

mayıs'ta başlanmış bir yazı ve şikayet etmek hakkında

6 MAYIS: Nisan ayı neden 3 gün sürdü şahsen anlayamadım. Gözlerimi kapatmışım, açtığımda da 1 Mayıs'ta buldum kendimi. Açılan tek şey benim gözlerim de değildi, her yer çok güzel bahar çiçekleriyle dolmuş.

Nisan ayı sanırım kötü hissetmeden tembellik yaptığım tek aydı. İşlerim şu an yavaş gidiyor, çalıştığım labda doktora öğrencisi olarak kalmayacağım kesinleştiği için supervisorum benden umudu kesti gibi hissediyorum. "Sen de geldin başımıza kaldın, madem doktora yapmayacaktın niye laba girdin" der gibi bir hali var, düşünüyorum hata mı ettim diye ama tüm gün bilgisayar başında kod ve yapay zekayla uğraşacak bi gelecek göremiyorum kendimde. 

Bu kadar seçici olmakla iyi mi ediyorum kötü mü bilmiyorum, kafamın arkasında en kötü karar kararsızlıktan daha iyidir diyen bir ses var ama aynı şekilde içimde bekle diyen bir ses daha var. Bi insan hiç mi ne istediğini bilmez ya. Lise zamanı TM'den dil alanına geçtim sonra bıraktım yine TM'ye geçtim sonra dilden hazırlanmak için mezuna bıraktım, mezun senemde uluslararası ilişkiler istiyorum diye TM'ye geçtim. Ünide psikoloji okudum, hala Uİ içimde ukte diye siyasetten yan dal yaptım. Mezun oldum yüksek lisans alanı seçemedim hem neuroscience olsun hem cognitive olsun dedim ve cognitive neuroscience'a başladım ama şu an language modellerle çalışıyorum ve bir yandan da adli psikoloji ile ilgileniyorum??? tezimi de spor psikolojisinden yazmayı planlıyorum......... 

Hangi alanı sevdiğimi anlamak için bir sürü şey deneyimlemeye çalışıyorum. Lütfen biri benim yerime karar versin ki sonrasında sorumluluğu SENİN SUÇUNDU diyerek onların üstüne atabileyim.

Ek olarak, yine insanlara sinir olduğum bir zaman dilimine girmiş bulunmaktayım. Çevremdeki herkesin o ülkeden bu ülkeye gezdiği, iş-hayat dengesini kurabildiklerini görmek beni yavaştan tilt etmeye başladı. Bana sen niye gelmiyorsun diyorlar, ay sonuna 10 eurom kalıyor nasıl geleyim??? bu konuşmayı 1000 kere yaptık işte, onların param yok demesi ve benim param yok demem kesinlikle aynı şey değil. Bunu katiyen anlayamadılar. 

13 TEMMUZ:

Yeni bir yazı yazacaktım ama taslaklarda bunu bulunca üstüne ekleme yapmak istedim. İnsanlara kızmak çok yersiz, niye sürekli bunu yapıyorum bilmiyorum... Sanırım hayatımda kontrol edemeyeceğim tek şey onlar olduğu için "sonunda kızabileceğim bir şey" diye düşünüyorum, çünkü kendi kontrol edebileceğim şeylere kızacak kadar.. şey değilim.. şey işte.. 

sahi ya ne değilim?? Türkçe kelime dağarcığımın limitlerine mi takıldım yoksa henüz bilincime ulaşmayan bir yeri mi kurcalıyorum bilmiyorum.

Şikayet etmeyi hiç sevmiyorum bende inanılmaz bi öz denetimsizlik hissi yaratıyor. Bir şey hakkında şikayet edecek olsam kendimi durduruyorum ve "ŞİKAYET EDECEKSEN GİT AKSİYON AL VE BU DURUMU DEĞİŞTİR, DEĞİŞTİREMEYECEĞİN Bİ ŞEYSE ŞİKAYET ETMEYİ BIRAK >:(((((" diye kendimi darlıyorum. İnsanların neden şikayet ettiğini de anlayabiliyorum, rahatlama ve bir şekilde destek arama yöntemi aslında. Benim gibi aşırı bağımsız birinin bu hakkı kendinde görmemesi çok normal :'D

Bu arada şikayet etmeye hiç bağlam vermediğimi fark ettim. En yakın arkadaşım (ingilizce öğretmeni) gün içinde rastgele bi şeylere sinir olup bana şikayet mesajları atıyor ve bunu çok sevimli buluyorum haha bi bakıyorum telefonumda 10 mesaj; birisi öğretmenler odasında sucuk yemiş ve arkadaşım 10 mesaj bundan yakınıyor :D Bunu o an yapması çok mantıklı, bir şekilde sinirini dile getirip rahatlıyor bunu onlara yapamayacağı için de bana yapıyor, gayet anlaşılır. Beni sinir eden şeyler, sürekli aynı şey hakkında şikayet edilmesi..

Yani dostum işini sevmiyorsan bırak gerçekten sürekli söylendiğine değmez demek istiyorum ama herkesin şartlarını bu kadar kolay değiştiremeyeceğini de biliyorum o yüzden sızlana sızlana yapmalarını da anlıyorum... Ben de sevmiyorum şu an yaptığım şeyi ama biliyorum bir kere şikayet edersem bu sefer kendime E BUNUN SORUMLUSU KİMMM???? diye yükleneceğim ve zaten yerlerde olan kendi-imajım daha da yerlere düşecek. Yoksa aynalama mı yapıyorum aslında ben de şikayet etmek istiyorum ve edemiyorum diye mi sinir oluyorum haha yok daha neler artık.. 

3 Nisan 2025 Perşembe

Dökülüyor gençliğimin yaprakları

bu aralar japonca pratik yapmak, ve dürüst olmak gerekirse sıkıldığım, için discord gruplarında takılıyorum, eskilerden kalma bir alışkanlık. 20'lerin ortasında discord gruplarında gezmek.. fosil gibi
hissettiriyor insanlar benim dc kullanmaya başladığım yaştalar AAHH AHH ben de sizler gibi üni tatilinde burada takılırdım diye nene gibi hissediyorum kendimi.

yaşlandıkça gençliğimizden kalma hobileri yapmak utanç mı vermeye başlayacak sık sık bunu düşünmeye başladım... bu utanç kısmı da ergenlerin tepkilerinden geliyor, maalesef yirmili yaşları çok gözlerinde büyüttükleri için sanki 25 yaşındaki biri otomatik 9-5 işine girip, çoluk çocuğa karışması gerekiyor gibi düşünüyorlar. haklılık payı da yok değil, açıkçası random bir haftasonu akşamı discord'ta takılmak yerine ben de sanırım partnerimle, ailemle, eşimle dostumla takılmak isterdim. 

bilhassa yalnız hissetmediğimin altını vurgulamak isterim. Beni üzen, çevremdeki herkesin ilişkisini öncelendirdiği ve arkadaşlığın artık bi tık geri planda kaldığı o yaş aralıklarına girmiş olmamız. artık ilk telefonlar bana değil, erkek arkadaş/nişanlılara yapılıyor, tatil planları onlarla, bi şey yapılacaksa onlar da göz önüne alınıyor :''''''''''''')) arkadaşlarım için öyle geçmişten bi eleman olmuş gibiyim. bu konuda liseden en yakın arkadaşıma çok kırgınım ne yazık ki. özellikle ben almanya'ya geldiğimde beni o kadar yalnız bıraktı ki, bunu konuşmuş olmamıza rağmen de bir şey değişmedi üstüne doğum günümü de unuttu... en son konuşmamızda bana gülerek mutlu olup olmadığımı sordu, ben de "her sabah hezeyanlar içinde uyanıyorum yine mi uyandık diyerek" diye yarı güler şekilde yanıtladım. o da güldü geçti. sonra konu yemek yapmaktan açıldı, arkadaşım hiç yemek yapmaz hep makarna yer, artık düzgün bi şeyler pişir falan diye takılırken bana "sen sağlıklı besleniyorsun, ama makarnayla beslenip de mutlu olan da benim atlantislicim" gibi bi cümle kurdu. o an şaka olarak dedi bunu ama o kadar üzdü ki bu cümle... 

benim de iyi giden bir ilişkim, düzenli işim, ev ve arabam olsaydı mutlu olur muydum?

yalnızlığa alıştıkça hayatıma daha da birini alamamaktan korkuyorum. 2 yıldır tek yaşıyorum, doğru düzgün bir ilişki/flört deneyimim yok ve ne YAZIK ki yalnızlığımla memnunum şu an biriyle olma düşüncesi çok yorucu geliyor. ama çevremdeki herkesin yavaş yavaş hayatını kurmaya başlaması beni streslendirmeye başladı. geçen senelerde annemin üniversiteden arkadaşı bize ziyarete gelmişti, hiç evlenmemiş, görüştüğü biri de yokmuş. abimle bana o kadar gıptayla bakmıştı ki anneme de sürekli ne güzel, ailen var demişti içim burkulmuştu.

ben de mi hep başkalarının mutluluğuyla mutlu olacağım? sokaktan yürürken ışıkları yanan pencerelerden içeri bakıyor gibi hissediyorum. evet yürüyorum, ilerliyorum ama ÇOK dışarıdayım.

öyle işte.. belki bir gün ben de kendi evimin ışıklarını yakarım. 

13 Şubat 2025 Perşembe

yağma yağmur tamburum yok

 Merhabalar :)

Şu an bu satırları odamın camına vuran karla karışık yağmur damlaları eşliğinde yazıyorum. 

Son yazımı yazdıktan sonra blogumda bir gezintiye çıktım ve açıkçası 14-15 yaşındaki Atlantisli'den çok utandım hahaha Yazım yanlışları, cümle düşüklükleri... aman yarabbi bir de eli az çok kalem tutan biri sanırdım kendimi.

Elim hala kalem tutuyor.. sanırım.. 

2023 hedefim aslında bir öykü yazmaktı, 2022 yılının sonlarına doğru pek hevesliydim ve yeni yılda ciddi şekilde edebi yazınla uğraşacağımı sanmıştım.. sanmıştım :'''')) 2023 Şubat depremi ve sonrasında nisan gibi Almanya'ya gideceğim kesinleşince yılın gerisi nasıl geçti farkına bile varamadım. Çoktan iki yıl geçti bile, bu süreçte ne içindeydim zamanın ne de büsbütün dışında.

25 yaşımı doldurdum aslında, böyle diyince ufacık, bu dünyada bir çeyrek asır yaşadım diyince ulu bir çınar gibi hissediyorum haha halbuki daha hiçbir şey yaşamadım, inanın hayatı kitaplardan öğrenmiş 15 yaşındaki halimden bir farkım yok. 

Aslında yaşadığım zorlukları düşününce kendimi yetişkin hissediyordum ama sonralardan her yaştan insanın kendi mücadelesini verdiği bu dünyada zorluk çekmenin yetişkinlik değil, insan olmak olduğuna karar verdim. Kaygılarım, kuşkularım, kararsızlıklarım; tek değilim, herkes aynı şeylerden geçiyor, aynı sorunlarla baş ediyor. Bu kollektif zorluğun parçası olmak bana dünyada bir yerim olduğunu hissettirdi. 25. yaşımda insan olduğumdan ve dünyada bir yerim olduğundan emin oldum. 

Umarım 26. yaşımda dünyadaki yerimden keyif alırım.

Açıkçası bir hayalim ya da hedefim de yok ama 25. yaşımda gelecek hakkında endişelenmenin de bir ayrıcalık olduğunu öğrendim. Geleceği düşünebildiğim bir noktada olduğum için minnettarım. 

Galiba bir de 26. yaşımda amaçsızlığımla barışmak, o gün için elimden geleni yapmak ve attığım bir küçük adımla yeterli hissetmek istiyorum. Bir de sabırlı olmayı… her şey zaman alıyor, çaba yalan söylüyor ama boşa gitmiyor:) gerçekten de evrende hiçbir şey kaybolmuyor sadece şekil değiştiriyormuş. bunu da 25 yaşında öğrendim. 

Hala yılın başındayken, özellikle inanılmaz yorucu bir aydan sonra (Captain it's only February 13 yahu), bunları kendime hatırlatmak iyi geldi. 

ne diyordum bu yazı ne hakkındaydı neye döndü artık benim öykü macerası başka bir yayına kaldı... 

8 Şubat 2025 Cumartesi

almanya, yirmili yaşların ortası ve inziva


Buraları hala okuyan kalmış mıdır bilmiyorum :') 

Aslında ben ara ara uğradım, yazdım yazdım nedendir bilmem hiçbir şey yayınlamadım öylece taslaklara attım her şeyi. taslak, eski türkçede kabaca demekmiş. doğru aslında yazdıklarım da kabacaydı. 

en son 2023'te yazmışım, o kadar çok şey oldu ki bu 2 yılda. 

Yüksek lisans için; her Türk'ün hayatında bir kez de olsa bahsini açtığı x abiler orada şimdi hayatını yaşıyordur, vaktinde bizim de dedeler gitseydi sohbetlerine mevzu bahis ülkeye taşındım.. evet Almanya.. Hollanda'ya gittiğimde de bir post yazmıştım, o zaman "sorun şehirlerde değildi, biz tam yalandık" diye alıntı yapmışım şimdi büyüdüm ve geliştim, Sokrates'ten alıntı yapacağım. 

Sokrates'e birisi için seyahat onu değiştirmedi demişler. O da "Gayet tabii, çünkü kendisini de beraberinde götürdü" demiş. 

Ben de kendimi yanımda getirdim. Çok klişe evet insan kendinden kaçamıyor, ülkeyi içinden çıkaramıyor cart curt 50 kez okuduk, duyduk ben bunları yazmaya gelmedim.

Hızlıca özet geçeceğim; 2023'ün ekim ayında yüksek lisans için Almanya'ya taşındım. 3 aylık erasmus maceramı saymazsak aile evinden ilk çıkışım oldu ve 2024'ün mart ayına kadar talihsizlikler peşimi bırakmadı. 3 kez ev değiştirdim, vizem çıkmadı Almanya'da mahsur kaldım herkes iki üç kez Türkiye'ye git gel yapmışken ben bir kez bile dönemedim. Derslerde inanılmaz zorlandım, hem ev arıyordum hem de programa adapte olmaya çalışıyordum ama programı sevmedim, her ama HER Allah'ın günü aptal hissettim, yeme bozukluğu geliştirdim, ergenlikte bile sivilcem çıkmazken yüzüm çok kötü oldu ilaca başladım, stresten regl olamadığım bir zaman oldu, o ara gönül işlerinden de biraz nasibimi aldım şükür kısa sürdü ama o 2 aylık deneyim bana yetti.

Çok fazla insanla tanıştım, sürekli sıfır baştan kendimi birilerine tanıtınca kim olduğumu ben de unuttum açıkçası. Bir süre sonra bu tanışma işi benim kendimle tanışma macerama dönüştü. Tanıştığım her insanda biraz da kendimi aradım. Hiç girmeyeceğim ortamlara girdim, prestijli şirketlerde çalışan insanlarla tanıştım, saygın akademisyenlerle aynı ortamlarda bulundum, lisansta hayal bile edemeyeceğim enstitülerin bahçesinde çay içme gibi günlük aktiviteler yaptım ama bunların hiçbiri beni tatmin veya mutlu etmedi. Çünkü en temel ihtiyaç olan BARINMA sorunuyla karşı karşıyaydım, her gün 5-6 ev görüşmesine gidip bu belirsizlikle savaşırken bitkilerin zihni var mıdır gibi suya sabuna dokunmayan felsefi konularda makale yazmak çok ağırıma gidiyordu. (Akademiden bütünüyle soğudum, yüksek kesime hitap eden, sadece yayın çıksın diye yapılan -mış gibi araştırmalardan çOK bunaldım. Hala da böyle düşünüyorum. Neyse bu başka bir yayının konusu olsun.)

Ben bu şekilde yarım yılın sonunda ev buldum ve Maslow'un ihtiyaçlar üçgeninde ikinci basamağa geçtim. Bir yandan da çalışmaya çalışıyordum, sonra staj yapmaya başladım ve bir işe daha girdim. Temmuz-Ağustos-Eylül-Ekim bu şekilde geçti. Kasım gibi dünyanın yoğunluğu omuzlarımdan bastırmaya başladı hem de çok fazla. Her şey bana aşırı duyu yüklemesi yapıyordu, sosyal medyaları kapadım, müzik dinlemeyi bıraktım, kimseyle konuşmadım doğru düzgün. Arkadaşlarımdan rica ettim bana hiçbir link atmasınlar, artık hiçbir şey bakmak görmek istemeyen bir hale geldim. Zaten beynim çok meşgul, üstüne bir de sanal uyaranlar ciddi anlamda fiziksel olarak midemi bulandırmaya başlamıştı. Aralık gibi tamamen inzivaya çekildim ve o zamandır hiçbir sosyal medya kullanmıyorum günlerim okul, iş ve tefekkür ile geçiyor. 

Dün Kuyucaklı Yusuf okuyordum ve şu alıntıya denk gelip bir süre düşündüm;
Saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmektir... Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli, ne de ondan bir şey eksiltmeli. Bazı şeyler vardır, canımızı sıkar; "Bu neden böyle? Böyle şeyleri dünyadan kaldırmalı!" deriz. Bazı şeyler de mevcut değildir. İçimizden, bunların olmasını ister, hatta bu uğurda çalışırız. İkisi de saçma ve faydasızdır. İnsan dediğin mahluk hiçbir şeyi değiştiremez. Bunun için, gönlünün rahat olmasın istersen, gördüğün fenalıkların bile bir hikmeti olduğunu düşün ve yeryüzünde olmayan iyilikleri oraya getirmek sevdasına kapılma... Sonra en mühimi: Kendini halinden şikayet etmeye alıştırma! Ömrünün sonuna kadar dövünsen de bu hayatın cefası tükenmez; kendine etmiş olursun.”

Ben de bir süredir bu şekilde yaşıyorum, hiçbir şey ilave etmeye çalışmadan ve mevcut şeyleri eksiltmeden. Sadece kalp ferahlığı için dua ediyorum. 

2025 Şubat itibariyle; çok şükür artık kalıcı bir yerim var, sadece iki işte birden çalışıyorum, geçen sene berbat geçen derslerimden birinin sınavına tekrar girdim, cildim toparladı, alanımı (cognitive neuroscience) hala sevmiyorum. Diğer insanlarda rahatsız olduğum şeyler vasıtasıyla kendimi biraz daha iyi tanır oldum.  Dünya işleri beni hala huzursuz etmeye devam ediyor.

Sevgilerle. 

Tasarım: Şevval & Moka