29 Kasım 2015 Pazar

Manga Tavsiyesi: "Kami-sama Ga Uso o Tsuku"

Selamlar! Bugün aşırı kısa bir manga okudum. 5 bölümlük bir kısa mangaydı. Bu arada tavsiye ettiğim mangaları "Manga Tavsiyesi", okuyup normal olanları ise "Manga Yorumu" olarak başlıklandırıyorum. Haberiniz ola.

Şimdi ben mangayı okurken
Başlarda  şöyleydim. 
Amanın da ne tatlı mangaymış bu 
hanimiş Natsuri, hanimiş Rio *-*

Son bölümde ise böyleydim
Mangaka senin ben...

Şimdi bi kız var böyle upuzun boylu adı Rio. Rio kardeşiyle beraber evde tek başına yaşıyor. Çünkü babası Alaska'dan onlara yengeç getirmeye gitmiş "güya". Yani uzaklarda çalışıyor babası. Natsuri ise annesi ile yaşayan bir genç. Genç dediğime bakmayın ikisi de orta okula gidiyor. İkisi de aynı sınıftalar. Ve tesadüf eseri olaylar gelişiyor.

5 bölüm olduğu için okunması çok kısa sürüyor. Başta Shoujo gibi görünen anime sonlara doğru drama kayıyor. Okuyunca bi "Noldu ya şimdi!" diye kalıyorsunuz. Ama gerçekten ben beğendim ve üzüldüm :C

Aslında sonunun daha iyi bitmesini isterdim. Yani tam "mutlu" sonu okumak isterdim ama mangaka sadist çıkınca biraz şey oldu...

Çizimleri ve karakterleriyle okunası bir mangaydı. Boş vaktiniz varsa bakabilirsiniz. Zaten 5 bölümcük bir şey *-* Keyifli okumalaar!

Okumak için: Tık tık ^^


24 Kasım 2015 Salı

Daredevil & Jessica Jones

Selamlar! Sanaldan yakın bir arkadaşım 4 aydır "DAREDEVİL İZLE" diye baskı yapıyordu. Sürekli
-"Selam Daredevil"
-"Şu soruyu yapamadımDAREDEVİL bi bakar mısın?
-"Elif daredevil"
-"DAREDEVİL" gibisinden mesajlar alıyordum. Sonunda illallah edip başladım.


Yaklaşık iki sene önce falan baya fazla yabancı dizi izlerdim. Supernatural, Friends, Once Upon a Time, Merlin falan fıstık ne zaman animelere bağımlı oldum işte o zaman dizi kültürüm bitti. Tabi ki hala Doctor Who izliyorum ama :> İşte ben açtım ilk bölümü Allah'ım 52 dk dizi tabi ben alışmışım 18 dakikalık animelere geçmedi 1 saat. Bir de Japonca, 2D çizimler, olağanüstü efektlerden sonra gerçek insanların olduğu bi amerikan dizisine tosladım. İlk bölümü tam 2 ayda izleyebildim. Abartmıyorum... Sürekli 10 dk izleyip kapadım. SOnunda geçen gün "YETER BE" diyip baştan sonuna kadar izleyebildim... Şuan 4. bölümdeyim ehuhuehuehe

Konusu:
Daredevil bir Marvel karakteridir. Gerçek adı Matt Murdock olan Daredevil, gündüzleri avukatlık yapmaktadır. Geceleri ise Daredevil karakteriyle suçlularla mücadele eder. Baş düşmanı, babasını öldürten Kingpin'dir. Matt, 12 yaşında gözlerine radyoaktif madde dökülmesiyle kör olmuştur. Fakat bunun karşılığında diğer 4 duyusu güçlenmiştir. Ayrıca kulakları radar olarak görev yapmaktadır. Kırmızı kostüm giyer. Babasının istediği gibi sakin ve beladan bir hayatı tercih etmeyip bu güçlerini kötülüklere ve Wilson Fisk(Kingpin)'e karşı kullanır

Şimdi açıkcası çok Marvel evrenine adapte biri değilim. Hatta Marvel bilgim sıfırdır. DC'de aynı şekilde. Çevrede sürekli DC vs Marvel türünden karşılaştırmalar görüyordum. Sonunda MArvel yapımı bir diziye başladım. İlk başta çok ağır geldi ama gittikçe açıldı. Özellikle Matt'in nasıl kör oluşu veya kör olduktan sonraki yaşamındaki flashbackler çok hoşuma gitti. Yani kendini izletiyor. Eve gelince başına çökmemek için kendimi zor tutuyorum :C 

Beni rahatsız eden şeylerden biri dizi aşırı karanlık. Yani evde oturuyolar ışık yok, ofise gidiyorlar doğru düzgün ışık yok. Zaten olaylar gece oluyor. "BİRİSİ IŞIĞI AÇABİLİR Mİ?!" diye bağırmak geliyor içimden.... Diğeriyse kör bir adamın o kadar nasıl "hissedebildiği"? Tamam süper kahraman dizisi falan ama savaş sahnelerini görseniz Bruce Lee mübarek. Yorumları okuyunca herkes çok gerçekçi demiş. Sanradan yaptığım araştırmalara göre öğrendim. Marvel işin o kadar cıvkını çıkarmış ki kör bir adamın Bruce Lee'ye taş çıkartması kimsenin garibine gitmiyor...


İkincisi ise Jessica Jones. Şimdi ben 2 aydır Jessica Jones bekliyordum. Çünkü DAVİD TENNAT var! Ağağğağağağaa benim favori doktorum olan 10. Doktor aksanına kurban olduğum bir dizide oynar ve ben izlemem? Hahaha No. Tabi ki bunu da bana o arkadaşım haber verdi. David oynuyormuş falan diye. Dedim işte bana bu tür dizilerle gel jgfhjghjgh


Jessica Jones bir kaza sonucu özel güçlere sahip olur. Birazcık uçuyomuşumsu bi şey ve çok güçlü olma yani tek yumrukla araba ezme falan fdhgjfkfj. Dizi beklediğimden çok çok daha iyi gidiyor. Oyunculuklar müthiş, ortam falan süper e bize de izlemek düşüyor *-*

Sanırım tek sorunum David'in kötü adam rolünde olması. David yani Purple Man yani Kilgrave tam 1 kötü adam. Ve ona sövmek istemiyorum. Ama David nedan böyle yabtın :(( Cidden Jessica'ya çok kötü şeyler yapıyor Doctor'umu böyle rollerde görmek beni üzüor :C

Ayrıca Deredevil ve Jessica Jones kardeş dizilermiş. Yani ileride sanırım ortak bi yerde buluşacakmış. Ama bunun hakkında pek bilgim yok. 


İkisi de izlenebilir diziler. Ama izleyecekseniz JJ ile başlasanıza ehehehe. Fragmanlarına bakmak istersiniz belki aşağıya ekliyorum. Bir sonraki yayında görüşmek üzere! :3












20 Kasım 2015 Cuma

Kİtap Yorumu: Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş -Jose Saramago


Kitabın Adı: Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş
Yazarı: Jose Saramago
Sayfa Sayısı: 208
Yayınevi: Kırmızı Kedi

Adı bilinmeyen bir ülkede, dünya kuruldu kurulalı görülmemiş bir olay gerçekleşir: Ölüm, o güne kadar yerine getirdiği görevinden vazgeçer ve hiç kimse ölmez. Bir anda ülkeye dalga dalga yayılan sevinç çok geçmeden yerini hayal kırıklığı ve kaosa bırakır.
İnsanların ölmemesi zamanın durduğu anlamına gelmemektedir, ezeli bir yaşlılıktır artık onları bekleyen. Hükümetten kiliseye, sağlık kurumlarından ailelere, şirketlerden mafyaya kadar herkes ölümün ortadan kalkmasının getirdiği sonuçlarla mücadele etmek zorundadır. Ancak ölüm, beklenmedik bir kimlikle ve umulmadık duygularla insanların arasına geri döner.
Ölüm ve ölümsüzlük karşısında insanın şaşkınlığını, çelişkili tepkilerini ve ahlaki çöküşünü, edebi, toplumsal ve felsefi anlamda derinlikli bir biçimde işleyen José Saramago, geçici olanla ebedi olanı birbirinden ayıran kısa mesafenin meseli sayılacak Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş'u, başladığı gibi bitiriyor: 
"Ertesi gün hiç kimse ölmedi."

Jose Saramago uzun süredir okumak istediğim ancak bir türlü fırsat bulamadığım bir yazardı. Sonunda fırsat bulup okuyabildim ve keşke bu kadar ertelemeseydim diyorum okumayı. Çünkü bu kitabını çok beğendim. Hani alışveriş yazımda demiştim ya anlatımını roman gibi bekliyordum ama biraz soyuttu falan diye hah işte o soyutluk bir süre sonra roman havasına büründü ve tamamen olay örgüsü oluştu. 


Kitabımız şöyle başlıyor "Ertesi gün kimse ölmedi". Ölümün tamamen ülkenizden yok olduğunu düşünün. Artık kimse ölmüyor, herkes sonsuza kadar yaşayacak heyo yaşasın falan filan ancak durum hiç de öyle değil. Kimsenin ölmemesi ülkeyi karıştırıyor hızla önüne geçilemeyen bir nüfus artışı, devletin yetersizliği, tabir-i caizse merdiven altı şirketle ölüm işine geri dönülme vs. bu saydıklarımın hepsini kitapta görüyoruz. 

Kitap X adlı ülkede geçiyor ve orada ölüm bir sabah aniden yok oluyor. Artık kimse ölmüyor. Ancak insanların sağlık sorunları devam ediyor. Ağır hasta insanlar yataklara mahkum kalıyor, iyileşemeyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor ve ülkede sağlık sektörü çöküyor. Hastanelerde boş odalar azalıyor, ama insanlar gün geçtikçe artıyor. Bunun üzerine köylerden birindeki fakir ailelerden birisi hasta olan yaşlı babasını ve 7-8 aylık bebeğinin acısına son vermek için onları komşu ülke sınırına götürüyor, çünkü orada ölüm hala yürürlükte. Gerçekten de sınıra gelir gelmez hem babası hem de bebeği vefat ediyor kadıncağız gözü yaşlı köye geri dönüyor. Bu haber kulaktan kulağa yayılıyor ve artık herkes hastalarını komşu ülkelerin sınırlarına götürüyor. Halk da bu işi yapması için "Maphia" adı altında toplanan bir örgütten yardım alıyor. Bunu duyan devlet adamları ilk başta yasal olmadığı için karşı çıksa da sonradan bu işi meşrulaştırıp normal bir iş haline getiriyorlar. 

Sonra bir sabah tekrar ansızın ölüm tekrar işlemeye başlıyor. Medyadan sorumlu başkana Eflatun renkli bir zarf geliyor ölüm adına imzalanmış. Ölüm orada tekrar geldim ben diyor kısaca. Ve sonra olaylar gerçekleşiyor.....


 Şimdi kurgu birazcık kafanızda canlansın diye kendi cümlelerimle kitabı azcık da ben anlattım sizlere. Öncelikle kitapta diyalog yok. Var ama şu şekilde "Nasılsın, iyiyim sen, sağ ol ben de iyiyim." aynı bu şekilde. Hatta yazarımız noktalama işaretleri konusunda baya cimri zira sadece virgül kullanmış. Çok az da nokta. Kitap sadece paragraflardan oluşuyor yani. Hayıır bunu dedim diye hemen yüzünüzü buruşturmayın çünkü sıkıcı bir kitap değil. Pekala başlarda yadırgıyorsunuz ama bir süre sonra yazarın üslubu ve dili sizi içine çekiyor, tüm o noktalama şeylerini unutuyorsunuz. Zaten sonradan yazar hakkında araştırma yaptığımda yazarın sadece nokta ve virgül kullandığını öğrendim.

Kitapta 120. sayfadan sonra ölüm tarafından okuyoruz. Hayır ölüm anlatmıyor ama onun tarafından okuyoruz. Yazarın çok muzip bir anlatımı var :D ölüm ve tırpanı arasında geçen diyalogları büyük bir keyifle okudum. Ayrıca yazarımız kitapta ölüm hakkında şöyle bahsediyor "Çarşafa bürünmüş bir iskelet olduğunu ve sorulara cevap vermeyen eski ve paslı bir tırpanla birlikte soğuk bir salonda yaşadığını biliyoruz" Gaddarca mı olacak bilmiyorum ama itapta en çok ölümü sevdim. Kurduğu cümleler çok hicivliydi. Tebessüm ederken bir yandan da düşündüm durdum. 


Şimdi öyle bir noktaya geldim ki burdan sonrasını söylersem kitabın tüm büyüsü bozulacaktır. Çünkü sonunda sürpriz bir takım olaylar gelişiyor :):):) Ama kitapta güldürerek hükümet eleştirilmiş, halk eleştirilmiş, sonsuzluktan korkan aynı zamanda ölmek istemeyen insanlar anlatılmış. Gerçekten beğenerek okuduğum bir kitap oldu :') Lütfen uzun paragraflar ve noktalama işaretlerinin olmayışı sizleri korkutmasın, biraz okumaya başlayın içine çekecektir sizi. 

Herkese iyi okumalaaaaar!









18 Kasım 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: All The Bright Places -Jennifer Niven

Bu kitabı okuyalı neredeyse bir ay oldu ancak yeni paylaşmaya fırsatım oluyor. Bloga kendi kişisel yazılarımı yazmaktan kitap yorumlarını yazmayı bıraktığımı fark ettim. Taslakta 2-3 tane daha böyle kitap yazısı var. Onları da yakında yazacağım inşallah...

All The Bright Places
Jennifer Niven
388 Sayfa 
Penguin Books
The Fault in Our Stars meets Eleanor and Park in this exhilarating and heart-wrenching love story about a girl who learns to live from a boy who intends to die.

Theodore Finch is fascinated by death, and he constantly thinks of ways he might kill himself. But each time, something good, no matter how small, stops him.
Violet Markey lives for the future, counting the days until graduation, when she can escape her Indiana town and her aching grief in the wake of her sister’s recent death. When Finch and Violet meet on the ledge of the bell tower at school, it’s unclear who saves whom. And when they pair up on a project to discover the “natural wonders” of their state, both Finch and Violet make more important discoveries: It’s only with Violet that Finch can be himself—a weird, funny, live-out-loud guy who’s not such a freak after all. And it’s only with Finch that Violet can forget to count away the days and start living them. But as Violet’s world grows, Finch’s begins to shrink.
Ya bu kitabı ben öyle bir ruh halinde bitirmiştim ki tam bi ruhsal çöküntü zamanımdaydı. Şu okul değiştirdiğim haftalar falandı. Sabah saat 5 te kalkıp bu kitabı bitirmiştim öyle bi anıma denk gelmiş.
Şuan düşünüyorum da iyi ki o piskolojiyle kalıp intihar falan etmemişim fgdjhgjdhg. Çünkü bu kitap insanı öyle bir psikolojiye sokuyor ki yani kitap bitince elinizde bi rahat yarım saat bir saat kalıyor ve derin derin düşünüyorsunuz.

Kısaca kitap hakkında bilgi vermek gerekirse kitabın iki ana başrol karakteri Finch ve Violet aynı okulda okumaktadırlar. İkisi de aynı anda, aynı saatte atlayıp intihar etmek için okulun saat kulelerine çıkarlar. Finch kafasını kaldırır ve Violet'i görür. Onu intihardan vazgeçirir. Sonra ikilimiz beraber bir ödev için proje grubu oluştururlar ve olaylar böyle başlar...

Şimdi böyle anlatınca kulağa çok sıradan bi şey gibi geliyor ama  değil. Çünkü ben anlatamadım gfjdghjdfg. Cidden sevdiğim kitapları anlatamıyorum ve yorumlayamıyorum. Bazen kendi kitap yorumlarımı okuyorum. Kitaba tepki vermekten konusunu bahsetmediğim yorumlar olmuş yani hdsgjdfg. Umarım bu da öyle olmaz.


Ne diyordum hah! Kitaba lütfen "Romantik" kategorisinde bakmayın. Çünkü romantik bir kitap değil. Tamam Violet Finch'den hoşlanıyor ama öyle canımlı cicimli olaylar beklemeyin. Çünkü kitap neşeli değil. Kesinlikle neşeli bir kitap değil. Ve bu spoiler olmuyor ama kitap tamamen ölüm, intihar ve depresyon üzerine kurulu diyebiliriz. Okurken yüzünüzde sürekli bi acınası tebessüm oluyor. Okurken buruk buruk, acı acı gülümsüyorsunuz bunu neden yapıyorsunuz bilmiyorsunuz. Finch'in ve Violet'in diyalogları o kadar ilham vericiydi ki... Sanırım gülümseten buydu. Ama finalde o 
gülümsemeler boğazımda kaldı abv.

Kitabı okurken zamanı durdurmak istedim ya resmen o an Violet'le Finch öyle kalsınlar, kitabın sonu gelmesin hep mutlu olsunlar istedim. Çünkü Finch mutlu olmayı hakeden bir karakter. Öyle biri düşünün sürekli farklı şekillerde intiharı düşünüyor, manik depresif, psikologla görüşen, ailevi
sorunları olan, sürekli kendinden kaçan bir tip. Kitap boyunca Finch'e üzüldüm yemin ederim yüreğim parçalana parçalana okudum. Mutlu olsun istedim. Ve Finch okuduğum en sıra dışı erkek karakterdi ve favori 5 karakterime girmeyi başardı. 
Ooof of yazarken bile valla dertleniyorum. Yazara sövüyorum, karmaşa içerisindeyim. 




Violet ise geçen kış kız kardeşini araba kazasında kaybetmiş birisi. Kız kardeşi Eleanor onun aynı zamanda en yakın arkadaşı ve onun vefatı ile kendini toparlayamıyor. İntihara eğilimi artıyor. Dışarıya sürekli gülümsese bile asla gözlerinin içi gülmüyor. Taa ki Finch ile tanışana kadar. Belki Finch onu hayata tutan en önemli etken oluytordur. Çünkü Finch ile geçirdiği zamanlarda mutlu. Finch Violet'e yaşamayı öğretiyor diyebiliriz. Onu intihar fikrinden vazgeçiriyor ama intiharın eşiğinde olan zaten Finch. Tüm kitabı bunu bilerek okumak o kadar acı veriyor. Finch o kadar derin bir karanlıkta ki Violet bile çıkaramaz onu. Gün geçtikçe batıyor. Aslında çevreden yardım istiyor gibi, tutunacak bir el arıyordu bence ama kimse fark edemedi. 
Kitap çok çok derin anlamlı cümlelerden oluşuyordu. Bir yerde gülerken bir yerde ağlama eşiğindeydiniz. Bu kitap benim canımı çok çok yaktı. Gerçekten uzun süredir okuduğum en mükemmel ötesi kitaptı. Ve beni yıktı geçti, parçalandım. Bu kitabın her sayfasında bir şeyler öğrendim. Ve kendimi buldum da denilebilir. Tabi ki intihar konusunda değil hfdgjfdgj. Finch ve Violet'in kendileriyle olan çatışmaları bana çok tanıdık duygular yaşattı. Ve ister istemez etkilendim. 
Cidden bilmiyorum bu kitap nasıl anlatılır, tanıtılır tek bildiğim beni paramparça ettiğiydi. Yine yaptım sanırım kitaba tepki vermekten kitap hakkında fazla bilgi veremedim ama ne desem hakkında spoiler olacak bir kitap sanırım. 


Kitabın sonunda yazardan bir not var. Yazar bu olayı yaşamış. Yani yaşanmış bir olay. Yine spoiler olacak diye olaylardan bahsedemiyorum.... Ama bunu bilince daha da kahroldum. Kitabı okuyanlar sonunda ağlamışlar falan ama ben derin duygulara boğulmaktan ağlayamadım sanırım dfghdfghfg. Lütfen ingilizcesi yeten herkes bu kitabı okusun! HATTA BU KİTAP İÇİN İNGİLİZCE ÖĞRENİN! Türkçe'ye ne zaman çevrilir bilmiyorum. Hoş Türkçe olursa kitaba yazık ederler diye de korkmuyor değilim. Ama çok çok güzel bir kitaptı ve herkesin okumasını, benim hissettiklerimi hissetmesini çok isterdim. 

Ayrıca film olacakmış sanırım. Violet karakterini elle Fanning canlandıracakmöış, erkek oyuncu henüz belli değilmiş. Benim kafamda tam Jakub Gierszal olarak canlandı. Tabii onun siyah saçlı hali. Çükü Finch tam öyle bir tip. Jakub Gierszal'I da İntahar Odası'ndaki Dominic olarak bilirsiniz belkii. 

Neyse bu kitap hakkında daha fazla konuşamicam... Sağlıcakla kalın! 












Kitap Alışverişi! (Edebi vs Güncel Kitaplar)

Selamlar! Biliyorum uzuuuun bir süredir aktif olamadım. Benim gibi bloguna aşık biri için gerçekten tuhaf bir durumdu ama napalım şartlar öyle gerektirdi. Yazılacak o kadar şey birikti ki... Kitap yorumları, anime manga yorumları, durum güncellemelerim, favorilerim... ;-; Vakit kaybetmeden tek tek yazacağım. Amaa önce kitaplardan!

Şimdi toplu çektiğim bir fotoğraf vardı ama buraya atınca o kadar berbat durdu ki gönlüm blogumun öyle bir faciaya sahiplik etmesine izin vermedi :D O yüzden tek tek atacağım.

The Young Elites
Shiver
It's Kind of a Funny Story

Bu kitapları Arkadaş.com'dan aldım. İlk kez kullandığım bir siteydi ama memnun kaldım. Her hangi bir sorun yaşamadım. Kitaplar gayet hasarsız ve güvenli geldi. Zaten Arkadaş Kitabevi'nin şubesinin Ankara'da olduğunu biliyordum, biraz da onun rahatlığı vardı sanırım. Gördüğünüz gibi bu siteyi sadece ingilizce kitaplar almak için kullandım. Çünkü diğer siteler hem stokta bulundurmuyor hem de baya pahalı oluyor. Fiyat konusunda ithal olduğu için normal kitaplardan daha tuzlu ama yine de diğer sitelere göre uygundu. 3'ü de okumak istediğim kitaplardandı ve sonunda kavuştuuuğm *-*

Semerkant,
Fareler ve İnsanlar, 
Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş

Bu kitapları normal kitapçıdan aldım. Semerkant'ı aşırı aşırı merak ediyordum. Konusunu falan da okuyunca tamam okumalıyım! dedim ve hemen edindim. Yakın zamanda başlamak istiyorum zaten. 
Ayrıca uzun zamandır "Jose Saramago"da okumak istiyordum. Yazarın hayat öyküsünü okuyunca daha da bi merak ettim. ve konusunu ilgi çekici bulduğum bir kitabını edindim. Açıkçası kitabı alırken içeriği hakkında pek bilgim yoktu. Roman tarzında olacağını düşünmüştüm. Kitabı alırken de zaten ambalajla kaplı olduğu için içine de bakamamıştım. Eve geldim, okumaya başladım. İçeriği tam roman gibi değil de daha soyut bir anlatıma sahip. Diyaloglar yok yani. Ama yine de beğendim. İnsanı okurken düşünmeye sürükleyen bir kitap. Yakında bitiririm onun da yorumunu bloga girerim zaten ^^ 
Fareler ve İnsanlar'a gelince; aslında yazarın Gazap Üzümleri'ni almak istiyordum ama kendimi kasada birden elimde bu kitapla buluverdim. John Steinback'in ortaokulda "İnci" kitabını okumuştum e gerçekten çok çok trajikti. Ama beğenmiştim hala detayları aklımdadır. Annem bunu okumuş sorduğumda bunun da çok trajik olduğunu söyledi. Yani çok traji seven bir değilim ancak edebi eserlerde trajedi ve dram beni çok etkiliyor o yüzden seviyorum. Bunu da beğeneceğimi düşünüyorum :3


Veeee sürpriz kitaplar! Bookstagram'dan yakın arkadaşım Nisa bana doğum günümde taa Balıkesir'lerden bu iki kitabı yollamış. Gerçekten çok şaşırdım çünkü biz adreslerimizi verdiğimizde mektuplaşıyorduk ve aniden paket gelince şaşırdım. Ve çok çok da mutlu oldum :') Doğum günü muhabbetlerini siz de biliyorsunuz bloga yazmıştım. Ondan sonra bir kaç olay oldu onları ayrı bir yayında yazacağım :> Yani benim için aşırı sürprizli bir ay oldu. Ayrıca bol bol kitabım da oldu :'))

Fark ettiyseniz alışverişimde güncel kitaplar kadar edebi kitaplara da yer verdim. Bunu görünce aslında çoğu insan şaşırıyor. Neden şaşırdıklarını anlayamıyorum. Çünkü ben bir insanın sürekli aynı tür eser okumasını yerinde saymak olarak görüyorum. Eğer sakıncalı bir şey dediysem lütfen kusura bakmayın. Ancak fikirler de bizim gibi sürekli gelişip büyüyen bir olgudur. Hatta bizimle beraber paralel olarak gelişirler. Ben fikirleriöin tam oluşması için, düşünce yapımın belirli bir çizgide ilerleyebilmesi için elimden geldiğince farklı türlerde eserler okuyorum. Fantastik kitap okursun ancak bana göre bir yere kadardır. Çoğu insan okumayı eğlence aracı olarak görmektedir ama ben tam tersi olarak kendimi geliştirme aracı olarak görüyorum. Şuan bu konu hakkında ne kadar dolu olduğumu fark ettim. Sanırım buna da ayrı bir yayında değineceğim. Şimdilik mutlu kalın! 

GÖRÜŞÜRÜZ!





Tasarım: Şevval & Moka