Aslında bloga Kasım'da okuduğum kitapları girmek için giriş yapmıştım ancak bi anda bir şeyler karalamak istedim. Şimdi yazacaklarımın konusu birçok şey bilip de aslında hiçbir şey bilmemek hakkında.
Hobilerini maddi kazançlara dönüştürüp sevdiği işten para kazanan insanlara gıpta ediyorum. Hiç o kadar istikrarlı olamadım, dürüst olmam gerekirse. Sevdiğim şey iş olursa artık onu sevmeyecekmişim gibi hissettim, şu an fark ediyorum kimse yaptığı işi sevmeyecek gibi bir algı var bende. Sevmeyeceğim işimi, ama işimde iyi olacağım iyi para da kazanacağım ama sevmeyeceğim çünkü hayat böyleymiş ki kimse çalıştığı işi sevmezmiş. Ben de sevdiğim şeylerin işe dönüp stresle bağdaşmasını istemedim.
Aslında çoğu kişiye göre genel kültürümün iyi olduğunu düşünüyorum, ortamlarda durup dururken saçma bilgiler paylaşan kişi işte benim ancak bu rastgele edindiğim bilgi birikimimin bugüne kadar hiçbir faydasını görmedim çünkü sizin de tahmin edebileceğiniz üzere bahçenizin rastgele yerlerine bir şeyler ekerseniz bir tarla oluşturamazsınız.. Ben de tam olarak bunu yaptım işte, rastgele öğrendim her şeyi. Fotoğraf çekme hakkında teorik bilgiye sahibim ancak telefon kamerası dışında hiç kamera kullanmadım, psikoloji mezunuyum, bu alan deniz derya, henüz bir alanda uzmanlaşamadım. Senelerdir blog tutarım, kitap okurum eskiden kitap instagram hesabım da vardı 3bin takipçim varken sildim, salak atlantisli niye siliyorsun dursun işte. İşte bu şekilde kendi kendimi sabote ederek yıllarımı geçirdim, hiçbir uğraşımın üstüne düşmedim ve geriye farklı yarımları birleştirerek oluşturduğum bir Frankenstein ben oldu.
Keşke bir şeyde iyi olsaydım da insanlara bi faydam dokunsaydı, mesela bu satırları okuyan sizden sadece vaktinizi çaldım.. Aslında bakarsanız ben kendi kendimin de vaktini çalıyorum büyük hayaller kurarak. Hayatımı idealler uğruna tüketmeyi değil, sadece basitçe yaşamak istiyorum.
Burda da bilişsel bir çatışma yaşıyorum aslında. En iyi okula girip aslında sandığım kadar zeki olmadığımı görüp kendimi bok gibi hissetmek mi yoksa ortalama bi yerde en iyi olup ego tatmini yaparak zekiymişim gibi davranmak mı? Potansiyelimi değerlendirememekten korkuyorum ama en başında bir potansiyelimin olmadığını da biliyorum, dedim ya ben bi Frankenstein'ım. Kendime sahte ilgi alanları yaratıp ilgiliymişim üstene üstlük hatta o alanda iyiymişim gibi davranıyorum. Kendim bile inanmaya başladım sinirbilimi alanına ilgim olduğuna. Halbuki ilgim yok, o alan zor olduğu için ben de güya başarılı olup zoru başarmış olacağım. lisedeki başarısızlıklarımı hala bu yaşımda örtmeye çalışıyorum inanamıyorum kendime ya.
Dürüst ol kendine Atlantisli, senin ego tatminine ihtiyacım yok. kimseye bir şey kanıtlamak zorunda değilim. Büyük hayallerle çok vakit harcadın, şimdi basitçe yaşa yaşa.
Selam Atlantisli, blog yazıları okumayı özlediğim için bir şekilde blogunu buldum. Şuan nasılsın nasıl hissediyorsun bilmiyorum ama yazdıkların bana kendimi hatırlattı, kendime sık sık söylediğim cümleler :') Aslında biz buyuz biz basitçe yaşayamayacağız, biz kendimizle savaşıyoruz. Biz sıradanlığı sevmeyen benliğimize zorla sıradanlık aşılamaya çalışıyoruz. Sanıyoruz ki basitçe yaşarsak diğerleri gibi o kaba sığıp mutlu olacağız. Ama gerçekten ihtiyacımız olan basitlik mi? Kendi özelimde neredeyse her fikirden insana karşı şefkatli ve açığımdır ama kendime karşı çok zalimim. Kendi kişiliğime karşı çok yargılayıcıyım. Ben diğerleri gibi olmadım olamayacağım ben rutine uyamayacağım sıradan olanı yapmakta zorlanacağım, sığ muhabbetlerden bunalacağım, dedikodudan, paradan, para için harcanan zamandan bunalacağım. Aklıma ne geliyorsa akışına bırakarak sohbet etmek istediğim kişiyi belki bulamayacağım. Çok düşünüp kendimle çok konuşuyorum :D Ama tüm bu düşüncelerden sonra kendimi sevmem gerektiğini farkediyorum. Her şeyin başladığı ve bittiği yer olan "kendim"i kabul edip sevmekte tüm anahtar. Muhakkak ki kendimizi seviyoruz ama neden başkasına verdiğimiz büyük müsamahaları kendimize vermekte bu kadar cimriyiz?
YanıtlaSil