21 Nisan 2015 Salı

Yorum: Kurtalara Söyle Eve Döndüm- Carol Rifka Brunt

Selamlaaar! Ah ah blogu hiç bu kadar boşladığımı hatırlamıyorum. Uzun süredir ne kitap yorumu yazdım, ne de serzenişte bulundum. Özlediniz beni artık sanırım :D Çoğu kişi blog yazmayı gereksiz ve üşendirici buluyor. Aksine ben çok seviyorum :3 Beni çok ciddi biriymişim gibi gösteriyor :D Ayrıca başladığım işe devam etmek istiyorum. Neyse çok uzatmadan bu ay ki kitabımıza geleceğim.

Kurtlara Söyle Eve Döndüm
Carol Rifka Brunt
512 Sayfa
Martı Yayınları
Aşk insanı büyütür;Önce hissettirdiği tarifsiz mutlulukSonra kaybetmenin verdiği derin acıyla…

Günün birinde kimselere bahsedemeyeceğiniz türde bir sevgiye kapılırsanız?
En derine gömmeniz gereken ve ne kadar uğraşsanız da bir türlü peşinizi bırakmayan
Yok olup gideceğine zamanla daha da büyüyerek varlığınızı kaplayan ve sonunda ta kendiniz olup size dönüşen bir sevgiye?
Her bitişin yeni başlangıçlara açılan bir kapı olduğunu hatırlatan Kurtlara Söyle Eve Döndüm, önyargıların yalnızca gerçek sevgiye boyun eğdiğinin de güzel bir kanıtı...

 Bir itirafla başlamak istiyorum. Kitaba başlamadan önce çok fazla önyargım vardı. Hatta o yüzden kitabı almaya imkanım olduğu halde 4-5 ay erteledim.

Sanırım yorumlamakta en çok zorlanacağım kitaplardan biri bu olacak. Bu tür zorlandığım kitapları genelde yorumlamıyorum. Ama nedense bunu yayınlamalıymışım gibi hissediyorum.

Kitabımız June'un dayısı Finn'e olan hisleri ile başlıyor. Finn ise AIDS hastası ve bu hastalığın nasıl bulaştığını hepimiz biliyoruz sanırım. Kitabın başlarında Finn, June ve Greta'nın yağlı boya kullanarak tablosunu yapıyor. Finn çok yetenekli bir ressam. Bunu da vefat edince öğreniyoruz. Finn'in vefatıyla herkesin hayatında ufak tefek değişiklikler oluyor. En çok ta June'nun tabi ki....

Kitap bize "aşk" anlatıyor. Ama bizim bildiğimiz yapay aşkları değil. Ayrıca karakterleri hele Toby ve June'u o kadar arkadaşım gibi hissettim ki! Hepsi bambaşka bi özellikte. Tek takıldığım nokta June'nun ablası Greta. bi noktada sinir olurken, bir bölüm de onu sevebiliyorsunuz. Sanırım sevdiğini kısakndığı için. O yüzden onu pek yadırgamadım.
,

Bu arada kitap tam bir Orta Çağ nimeti. June orta çağ ile kafayı bozmuş bir kızımız. Sık sık ormana gidip orada hayallere kapılıyor.  Bu yönden June ile kendimi çok fazla özleştirdim. Ayrı bi artı puan verdim ona. 

Ek olarak kitapta benim de çok sevdiğim Requıem'in sık sık geçmesi. Bu tür Latince ilahilere cidden bayılırım! Dinlemek isterseniz buyrunuz. 



Kısacası kitabı çok beğendim. Tamamane önyargısız okunması gereken bir kitap. Ayrıca sonu çok duygusal olmamasına rağmen ağladım. Bu da ağladığım sayılı kitaplar arasına girmiş bulunmakta! Elinizde varsa bir an önce okuyun derim!! 


KİTAPLI GÜNLER!







1 yorum:

  1. Kitabı yeni okudum. Gerçek anlamda bazı lafları damardan damardan işledi. Durup "Evet lan niye öyle?" dediğim çok şey oldu. Okudukça düşüncelere sürüklendim, keyfim kaçtı. Yani bana bunları hissettirecek kadar iyiydi. Anlatımı, olayları birbirine bağlayışı her bir karakterin kişilikleri geçmişleri ve her şeyin ortasında anlatıcı karakterin temsil ettiği asosyalite problemi... Evet eşcinsellik meselesinden daha çok etkiledi o hayalperestlik, toplumdan kopukluk, çekingenlik, iç çekişmeler ve kıskançlıklarla June. Onu hissettim, onu anladım. Bir parça kendimi buldum. Bu türden bir şeye en son Dostoyevski'nin Yeraltından Notları'nda yaşamıştım. Çok sık yaşamıyorum bu da yaşarsam değerli yapıyor.

    Ayrıca yazımda da kitaptan asosyallik bağlamında bahsettim.

    YanıtlaSil

Tasarım: Şevval & Moka