J.D Salinger
YKY yayınları
208 sayfa
Kitabı almak hiç aklımda yoktu. Bir iki blogta okumuştum yorumunu. Ertesi akşam eve dönerken tezgahta görüp aldım. Ve o gün başladım iyi ki de başlamışım *.*
Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.
Çavdar Tarlasında Çocuklar, Salinger'ın tek romanı. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler... Bu sürecin bir psikiyatri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield'in masumiyet arayışının iç burkucu romanı. Belki de Salinger'ın.1993'te Franny ve Zoey ile Dokuz Öykü adlı kitaplarını yayımladığımız Salinger, 1963'ten bu yana yeni bir yapıt yayımlamamasına ve neredeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor.
İlk başta okurken üslubunu biraz rahatsız edici buldum. Çok sokak dilinde yazılmıştı çünkü. Sonralardan alıştım. Hatta sevdim diyebilirim. Bence kitaptaki karakter yani Holden serseri ruhlu birisi olduğu için böyle yazılmış. Kitap zaten onun ağzından anlatılıyor.
Kitap 1951'de yazılmış. 1950 Amerika sokaklarında geçiyor olaylar yani. Herşey Holden'in okuldan atılmasıyla başlıyor. Holden 16-17 yaşlarında bir genç. Uyumsuz davranışlarından dolayı okuduğu yatılı okuldan atılıyor. Holden babasının ve annesinin tepkisinden çekindiği için 4 gün eve gitmeyip 4 gün çeşitli otellerde kalıyor. Yani kitabımız bu 4 günü anlatıyor.
Kitap çok güzeldi gerçekten. O kadar içten yazılmış ki Holden de kendimi buldum. Holden da çok yapmacıklıktan uzak bir karakter. Kardeşi Phoebe ile arasında geçen konuşmalar o kadar güzeldi ki. Kitap bitince içimde bir boşluk oluştu. Keşke bitmeseydi dedim.
Ayrıca kitap Edebiyat Tarihinin En İyi 100 Giriş Cümlesinde ilk sırada! İşte o giriş:
"Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum. Sonra, onlarla ilgili en ufak bir söz etsem, bizimkilere inmeler iner."Vee yine Edebiyat Tarihinin En İyi 101 Kapanış Cümlesinde 15. sıradaaa!
"Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlaterı ve Ackleyi bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Mauricei bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra."
Kitaptan Alıntılar
- Başına bela sarıp düşmeye baslayan birine dibe vardığını anlama şansı verilmez. Düşer, düşer, düşer ama düştüğünü anlayamaz.
- Bazı şeyler olduğu gibi kalmalı. Elinizde olsa da, onları büyük cam vitrinlere koyup oldukları gibi kalmalarını sağlayabilseniz. Biliyorum olanaksız bir şey bu, ama yine de pek fena olmazdı.
- Zaten bütün geri zekalılar kendilerine geri zekalı denmesinden nefret ederler.
- Sinemalarda böyle sahtekârca zımbırtılara deli gibi gözyaşı dökenlerin yüzde doksanı aslında kötü kalpli, aşağılık insanlar
- Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın? Özellikle de hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli bi insansa...
- "Hayat tabii ki bir oyundur, evladım. Hayat, kurallara göre oynanması gereken bir oyundur."
"Evet, efendim. Öyledir, biliyorum."
Oyunmuş, kıçımın kenarı. Oyun, öyle mi? Tüm asların bulunduğu takımdaysan, oyun o zaman, tamam; kabul ederim. Ya öteki takımdaysan, as oyuncu filan yoksa, oyunla ilgisi kalır mı bunun? Hiç yani. Yok oyun moyun.
KİTAPLI GÜNLER!
Mimlendin !
YanıtlaSilhttp://tatlikitapcanavari.blogspot.com.tr/2015/02/mim-kendi-kitabn-kendin-yarat.html
Çok teşekkür ederiim ^^
Sil